Şimdiye dek üç kez Dünya Şampiyonluğu bulunan Almanlar, Brazilya’daki şampiyonada da büyük favorilerden biri durumunda.

‘Futbol basit bir oyundur. 11er kişilik iki takım arasında oynanır. Top iki takımın kaleleri arasında gidip gelir. Oyunun sonunda ise Almanlar kazanır.’ İngiltere futbolunun efsanevi isimlerinden Gary Lineker’in Alman futbolu ile ilgili biraz ironi biraz tarihi gerçekleri içeren bu sözlerini dünyada birçok futbolsever paylaşıyor. Almanya futbolda sürekli başarı dedikte akıllara gelen ilk takımlardan biri. Şimdiye dek üç kez Dünya Şampiyonluğu bulunan Almanlar, Brazilya’daki şampiyonada da büyük favorilerden biri durumunda. Bulunduğu grupta Portekiz, Gana ve ABD ile karşılaşacak olan ve futbolseverlerin ‘panzerler’ şeklinde tanımladığı Alman milliler, bahisçilere göre Brazilya’dan sonra kupaya en yakın ikinci aday. Amerika’nın Sesi Türkçe’nin mikrofonunu tuttuğumuz sokaktaki vatandaşlar da çoğunlukla ‘Almanya kupayı dördüncü kez alır’ diyor.
Uzmanlar futbolun Almanya’da kendi başına bir sektör olduğunu, yapılan büyük yatırımların ve Alman Futbol Federasyonu bünyesindeki 26 bine yakın kulübün başka ülkelerle kıyaslanamayacak bir başarı ile adeta bir futbolcu üretim fabrikası gibi çalıştığını belirtiyor. Ülkede, dile kolay yaklaşık 7 milyon lisanslı futbolcu var. Son yıllarda gözlemlenen bir durum ise futbolun, göçmenlerin en büyük tutkularından biri olması ve Türkiye kökenli göçmen gençlerin giderek artan oranda Alman liglerinde ve Alman milli takımlarında kendilerine yer edinmesi. Geçen lig sezonunda 19 Türkiye kökenli futbolcu Bundesliga takımlarında top koştururken, istatistiklere göre, Bundesliga’nın yanısıra ikinci ve üçüncü lig takımlarının alt yapısında yer alan futbolcuların yüzde 20'si Türkiye kökenli, daha alt liglerde yer alan Türk futbol kulüplerinin sayısı ise 1200 civarında.
Alman Milli Takımı da, 2006’dan bu yana çok sayıda göçmen kökenli oyuncuyu barındıran kadrosu ile dikkatleri üzerine çekiyor. Yeni nesil Alman millilerde Türkiye, Tunus, Polonya, Bosna, Nijerya asıllı genç oyuncuların kendilerine yer bulabilmiş olması, uyum sürecinin başarılı bir sonucu olarak yorumlanıyor. Aynı zamanda Klose, Podolski ve Kadihra gibi oyuncular birçok göçmen genç için başarı yolunda örnek oluşturuyor. Bu bağlamda en çok adı geçen isim ise 2009 yılından bu yana ‚panzerlerin‘ vazgeçilmez isimlerinden olan Mesut Özil. Özil’in Almanya formasını giyme kararı başta Başbakan Angela Merkel olmak üzere pek çok kişi tarafından ‘başarılı bir uyum örneği’ olarak değerlendirilmişti. Bir süre Real Madrid’te forma giyen, şimdi ise Arsenal takımında top koşturan Özil’in Türkiye yerine Almanya Milli Takımı'nı tercih etmesinden sonra Türkiye’den menejer ve antrönörler Alman kulüplerini tarayarak Alman disiplini ile yetişen genç yetenekleri keşfedip, Türk futboluna kazandırma yarışı vermeye başladı. Genç futbolcuların milli takım tercihleri Alman ve Türk kamuoyunda gündem oluşturmaya devam ederken, uzmanlara göre iki ülke arasında ‘yetenek avcılığı savaşı’ sürüyor. Son olarak son dönemlerde Almanya futbolunun yetiştirdiği en yetenekli futbolcular arasında gösterilen Emre Can'ın Türkiye A Milli Takımı'nı mı yoksa Almanya A Milli Takımı'nı mı seçeceği merak konusu. Emre Can’ı A Milli Takım'a kazandırmak isteyen Türkiye Futbol Federasyonu’nun yoğun çaba gösterdiği, buna karşılık Almanya Futbol Federasyonu'nun da ülkede tutmak için genç futbolcuya yoğun baskı kurduğu biliniyor.