ABD başkanlık seçimleri Almanya-ABD ilişkilerini nasıl etkileyecek?

ABD yarın başkanını seçmeye hazırlanırken, Almanya’da kamuoyu bu önemli seçimin transatlantik ilişkilerde nasıl bir etki yaratabileceğini sorguluyor.

Almanya’nın ABD’ye bağımlı ekonomi ve güvenlik politikaları dikkate alındığında, Demokrat aday Kamala Harris ile Cumhuriyetçi Donald Trump arasındaki farkların Almanya’ya olası etkileri dikkat çekiyor.

ABD-Almanya ilişkileri, eski Başkan Trump’ın "Önce Amerika" politikaları ve şimdiki Başkan Joe Biden’ın transatlantik ortaklığı güçlendirmeye yönelik çabaları arasında gidip gelen yılların ardından bu seçimle birlikte yeniden bir yön belirleyecek.

Siyasi partiler ve Alman kamuoyunun ABD seçimlerine bakışı

Eski Başkan Donald Trump'ın yeniden aday olması ve Demokrat Parti’den Kamala Harris’in aday olarak öne çıkması, Berlin’deki parti merkezilerinde ve Alman kamuoyunda farklı tepkilere yol açtı.

Alman siyasetinde giderek ağırlığı hissedilen göçmen karşıtı Almanya için Alternatif Partisi (AfD), Trump’ın olası zaferi ile ikinci döneminde Almanya’nın da güvenlik ve göçmen politikalarında daha sert adımlar atabileceğini savunurken, sosyal demokrat SPD ve Yeşiller, Harris’in başkanlığının daha işbirlikçi bir atmosfer sağlayabileceğine inanıyor.

SPD’li Başbakan Olaf Scholz, Temmuz ayında bir açıklama yaparak, tarafını belli etmişti. Scholz, Demokrat Partili adayı "ne yaptığını çok iyi bilen, donanımlı ve tecrübeli bir siyasetçi" olarak nitelendirmiş ve seçimi kazanma şansının yüksek olduğunu belirtmişti.

ABD'nin bir "süper güç ve dünyanın en güçlü ülkesi" olduğunu dile getiren Almanya başbakanı, "Orada olan şeyler dünya üzerindeki tüm ülkeler için çok önemli, özellikle de ABD'nin Avrupa'daki en yakın müttefiki Almanya için" ifadelerini kullanmış ve bu ortaklığın "ABD'de kimin başkan olduğuna bağlı olamayacağını" da söyleyerek, Trump’ın Başkanlığı ihtimalini de açık bırakmıştı.

Muhalefetteki Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) lideri Friedrich Merz, başkanlık seçimleri konusunda doğrudan bir aday ismi favorisi olarak belirtmedi. Ancak, verdiği bir röportajda, Donald Trump'ın yeniden seçilmesi durumunda Almanya'nın daha hazırlıklı olması gerektiğini ve Trump'ın politikalarına karşı daha stratejik bir yaklaşım benimsemesinin mantıklı olacağını ifade etti.

Berlin’deki analizciler, CDU’nun genel olarak Trump’a daha yakın olduğu görüşünde. Nitekim CDU’nun önde gelen isimlerinden Jens Spahn, Trump’ın seçilmesinin güvenlik açısından daha verimli olacağı şeklinde bir açıklama yaptı ve Trump’ın uluslararası krizlerde “öngörülebilir” bir lider olduğunu savundu.

Aşırı sağ parti AfD ise Trump’a destek veren en güçlü gruplardan biri. AfD’nin önde gelen isimleri, Trump’ın sert dış politika adımlarını ve göçmenlere karşı söylemlerini ön plana çıkarırken, Trump’ın "Önce Amerika" ve göç politikaları, AfD'nin Almanya’da benimsediği "Almanya’nın çıkarları öncelikli olmalı" ve göçmen karşıtlığına dayalı ideolojileri ile örtüşüyor.

Sosyal medyadaki yorumlarda da Trump’ın Almanya’daki aşırı sağcı kesimlerde adeta bir ikon haline geldiği görülüyor.

Yeşiller Partisi ise, başkanlık seçimlerinde Demokrat aday Kamala Harris'i desteklediğini açıkça ilan etti. Parti liderleri, Harris'in çevre politikaları ve uluslararası iş birliğine verdiği önemi vurgulayarak, onun seçilmesinin transatlantik ilişkiler ve iklim değişikliğiyle mücadele açısından olumlu olacağını belirtti.

2024 ABD Başkanlık Seçimleri öncesinde Almanya'da kamuoyunun eğilimleri ise siyasete kıyasla çok daha net bir favoriyi ortaya çıkarıyor. Son aylarda yapılan tüm anketler, Demokrat aday Kamala Harris'in Alman kamuoyunda geniş bir destek bulduğunu gösteriyor.

Temmuz 2024'te Forsa tarafından gerçekleştirilen bir ankete göre, Almanların yüzde 79'u Harris'i desteklerken, sadece yüzde 13'ü Donald Trump'ı tercih ediyor.

INSA tarafından bundan kısa bir süre önce yapılan bir başka ankette, Almanlar’ın yüzde 61'i Harris'in ABD başkanı olmasını isterken, yüzde 16'sı Trump'ı destekliyor. 

Almanlar neden Harris kazansın istiyor?

Almanlar’ın büyük çoğunluğunun Trump'ı yerine Harris’i desteklemesi, Trump’ın başkanlık dönemindeki politikalarının Almanya ve ABD ilişkileri üzerinde yarattığı olumsuz etkilerle ilişkilendiriliyor.

Trump’ın 2017-2021 arasındaki başkanlık dönemi, Almanya için hem ekonomik hem de güvenlik alanında birçok zorlukla geçti. Trump, Almanya’nın NATO bütçesine katkısının yeterli olmadığını sıklıkla vurgularken, Almanya’nın ticaret fazlasını hedef alarak gümrük vergilerini arttırtı. Özellikle Alman otomotiv sektörü ve çelik sanayi, Trump’ın ek gümrük vergilerinden büyük zarar gördü.

Trump yönetiminin, 2017’de Paris İklim Anlaşması'ndan çekilme kararı da, çevreye duyarlı Alman kamuoyunda büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Almanya, iklim değişikliğiyle mücadeleyi temel bir küresel sorun olarak görüyor; Trump'ın bu anlaşmadan çıkması, Almanya'da küresel iklim çabalarını baltalayan bir hamle olarak değerlendirildi.

Trump’ın popülist ve kutuplaştırıcı söylemleri de Almanya’da geniş bir kesim tarafından olumsuz karşılandı. Alman siyasetinde genel olarak uyum ve uzlaşma ön planda olduğundan, Trump’ın iletişim tarzı Alman halkına itici geldi.

Buna karşılık 2021'de Joe Biden'ın başkanlık koltuğuna oturmasıyla birlikte, Almanya-ABD ilişkilerinde olumlu bir dönüşüm yaşandı. Biden, transatlantik bağları güçlendirmeyi ve müttefiklerle iş birliğini artırmayı hedeflediğini vurguladı.

Temmuz 2021'de eski Başbakan Angela Merkel'in Washington ziyareti sırasında Biden, Almanya-ABD ilişkilerinin "demirden" olduğunu söyledi. Kamala Harris'in olası başkanlığının da ABD ile Almanya arasındaki ilişkileri güçlendireceğini ve küresel meselelerde daha uyumlu bir işbirliği ortamı yaratacağı eğilimi hem siyasette hem de Alman basınında ağır basıyor.

Harris'in, Joe Biden gibi Almanya ile işbirliğini önemseyen bir dış politika izlemesi beklenirken, Demokrat adayın iklim değişikliği, ticaret ve güvenlik gibi küresel meselelerde çok taraflı işbirliğini desteklemesi, Almanya'nın uluslararası sorunların çözümünde ortak hareket etme isteğiyle örtüştüğü dikkat çekiyor.

Harris'in, Trump dönemindeki korumacı ticaret politikalarının aksine, serbest ticareti ve ekonomik iş birliğini teşvik eden bir politika izlemesi beklentisi de Almanya'nın ihracata dayalı ekonomisi için olumlu bir perspektif sunuyor.

Nina Rieke