BERLIN


Berlin'den Ankara'ya yumuşama mesajı

Almanya-Türkiye hattında Die Welt gazetesi Türkiye muhabiri Deniz Yücel’in tutuklanması, ardından da Türk bakanların Alman şehirlerindeki etkinliklerinin yerel yönetimler tarafından iptal edilmesi ile oluşan gerginlik sürerken, şimdi gözler Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun, Alman meslektaşı Sigmar Gabriel ile 8 Mart Çarşamba günü Berlin'de yapacağı görüşmeye çevrildi. İki bakanın tansiyonu düşürücü bir buluşma hedeflediğinden yola çıkılırken, Gabriel Bild am Sonntag gazetesinde yayınlanan makalesinde, ”Türkiye ile Almanya arasında var olan dostluğun yaşanan diplomatik ve politik fikir ayrılıklarından daha derin” olduğunu savundu. ”Ben Türkiye ve Almanya’daki Türklerin dostu olarak kalacağım” diyen Gabriel, yazısında ”Belki ayrıştırıcı unsurların daha baskın olduğu bu günlerde, birleştirici unsurları vurgulamak zor olabilir. Ama biz ülkelerimiz arasındaki dostluğun temellerinin bozulmasına izin vermemeliyiz” şeklinde görüş belirtti. Gabriel’in Türk-Alman dostluğuna vurgu yapması, Başbakan Angela Merkel’in de Başbakan Binali Yıldırım’la Cumartesi günü bir saatlik telefon görüşmesi son günlerde yaşanan gerilimi yumuşatma amaçlı sinyaller olarak yorumlandı. Başbakan Yıldırım, görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, "Bundan sonraki referandum programları için biraz daha farklı bir yol izleyeceklerini” vurgulamıştı. 

Diplomatik girişimlere rağmen Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin mitinglerinin iptal edilmesine tepkiler hafta sonunda da devam etti. Hem Türk hem de Alman yetkililerin karşılıklı açıklama ve ithamları  sürerken, Alman Belediyeler Birliği Başkanı Eva Lohse, Federal Hükümet’in konuyla ilgili tutumunu eleştirerek, asıl sorunun Türk politikacıların hangi çerçevede Almanya'da miting yapacakları sorusu olduğunu belirterek, bunun ancak Ankara ve Berlin hükümetleri arasında görüşülmesi gerektiğini söyledi. "Sorun dış politika ve diplomasi ile çözülebilir" diyen Lohse, "Bu sorun belediyelerin üzerine yıkılmamalı" ifadelerini kullandı. Başbakan Merkel, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın Gaggenau kentindeki konuşmasının iptal edilmesi kararının yerel makamlarca alındığını belirterek, “Belediyeler bağımsızdır, biz onlara karışamayız” demişti. Koalisyon ortağı Hristiyan Sosyal Birlik CSU’nun dış politika sözcüsü Hans-Peter Uhl, bir kez daha Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın referandum nedeniyle olası mitingi konusunu gündeme getirdi.  Erdoğan’ın miting yapmasının söz konusu olamayacağını savunan Uhl, Türk bakanların konuşmalarının da yasaklanmasını talep etti. Uhl, "Almanya’da olan fikir ve konuşma özgürlüğü sadece demokratik temelleri savunanalr için geçerlidir" dedi.Sosyal Demokrat Parti SPD’den Federal Parlamento Grup Başkanı Thomas Oppermann ise, Erdoğan’ın ve bakanlarının konuşmalarının engellenmesinin Almanya’nın fikir özgürliği ve hoşgörü ilkelerine uymadığını savundu. Bild gazetesi Ankara’daki kaynaklara dayandırarak Erdoğan’ın 18 Mart’ta Kuzey Ren Vesfalya eyaletine geleceğini, büyük bir olasılıkla Köln’deki kapalı spor salonunda toplantı yapacağını öne sürmüş, bu iddia bugüne kadar Alman ve Türk hükümetleri tarafından doğrulanmamıştı.  Öte yandan Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin Köln ve Frechen'deki toplantıların iptal edilmesinin ardından bugün Köln'deki bir otelde Avrupalı Türk Demokratlar Birliği’nin düzenlediği bir toplantıda konuşacağı açıklandı. Zeybekci, akşamki etkinlikten önce Leverkusen şehrinde Denizlili sanatçı Özay Gönlüm’ün anılacağı bir etkinliğe daha katılacak. Zeybekci’nin ilk olarak Köln yakınlarındaki Porz semtindeki referandum etkinliğine izin verilmemiş, ardından yine Köln yakınlarındaki Frechen kentinde düzenleyeceği toplantı, salonun sahibi ile işletmecisi arasındaki sözleşmenin siyasi etkinliklere izin vermediği gerekçesiyle iptal edilmişti. Ak Parti Milletvekili eski Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ise, Ak Parti Seçim Koordinasyon Merkezi Nürnberg'in davetlisi olarak yarın Nürnberg'de "Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi" adlı bir konferans verecek. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise, Çarşamba günü meslektaşı Gabriel ile Berlin’de bir araye gelmeden, 7 Mart Salı günü Hamburg’da AK Parti’nin yurtdışı örgütü Avrupa Türk Demokratlar Birliği öncülüğünde düzenlenecek olan referandum etkinliğinde konuşacak. Toplantı için Hamburg’daki lüks otellerden Grand Elysee’den salon kiralandığı, ancak son anda anlaşmanın iptal edildiği, bakanın bu yüzden bir düğün salonunda halka hitap edeceği bildirildi.

Bu arada Almanya ile Türkiye arasında yaşanan krize, Avusturya Başbakanı Christian Kern de dahil oldu. AK Parti’nin referandum kampanyası için düzenlemek istediği miting ve toplantıların Avrupa genelinde yasaklanması gerektiğini savunan Kern, Ankara’ya AB ile varılan mülteci anlaşması kapsamında 2020 yılına kadar yapılacak 4,5 milyar dolar yardımın iptal edilmesi ve Türkiye ile üyelik görüşmelerini sonlandırma çağrısında da bulundu. 

67. Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı’nın sahibi İldiko Enyedi

Macar yönetmen İldiko Enyedi’nin 18 yıl aradan sonra yazıp yönettiği ilk uzun metrajlı film olan On Body and Soul, 67. Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı’nın sahibi oldu. On Body and Soul, örneğine az rastlanır bir başarı elde ederek Altın Ayı’nın yanı sıra Fipresci Uluslararası Film Eleştirmenleri Jürisi, Ekümenik Jüri ve Berliner Morgenpost İzleyici ödüllerini kazandı. Sinemacıların, eleştirmenleri ve izleyicileri aynı film üzerinde birleştiren bu film, Enyedi’nin muhteşem dönüşü olarak da anılacak ileride. On Body and Soul bir yanıyla bir bardak su ama içinde ne mineraller var! Son derece zengin bir altmetne sahip. Ormanda birer geyik oldukları aynı rüyayı gören aşıkların ruh hallerini Jungyen bir değerlendirme dışında tutmak mümkün görünmüyor. Rüyaların kökeninin bilinçdışında olduğunu savunan, kişinin bireyleşmesi sürecinde bir anahtar olacaklarını ileri süren Jung’un yaklaşımı filme yansıyor. Ayrıca Macaristan’ın kuruluş mitinde de geyiğin rehber rolü var: Hunor (Hun) ve Magor (Macar) bir beyaz geyiği izleyerek vardıkları yerde ülkelerini kurar.İldiko Enyedi sinemanın büyük ustalarından Márta Mészáros’un 1975 yapımı Örökbefogadás / Adoption adlı filminden sonra bu ödülü kucaklayan ikinci Macar kadın yönetmen oldu.

Polonyalı usta Agniezska Holland, parlak kariyerine rağmen büyük ödülleri kucaklamış bir yönetmen değil ama 67. Berlinale’de Sopot / Spoor ile Alfred Bauer Sinemada Yeni Perspektif ödülünü sonuna kadar hak etti. 68 yaşındaki Holland’ın mesleğe başlarken asistanlığını yaptığı Andrzej Wajda da 83 yaşındayken, 2009 yılında Berlin’de Tatarak / Sazlıkta ile aynı ödülü kazanmıştı.En iyi yönetmen dalında "Gümüş Ayı" ödülünü "Umudun diğer tarafı" (Toivon tuolla puolen) filmiyle Finlandiyalı yönetmen Aki Kaurismaeki alırken, en iyi erkek oyuncu ödülü Thomas Arslan'ın "Aydınlık Geceler" (Helle Naechte) filmindeki rölüyle Avusturyalı oyuncu Georg Friedrich'e verildi. En iyi kadın oyuncu ödülünü Güney Koreli yönetmen Hong Sangsoo’nun "On the Beach at Night Alone" filminde oynadığı rolle Kim Min-hee aldı.

Felicite filmi jüri büyük ödülüne layık görüldü

Jüri büyük ödülü Fransız yönetmen Alain Gomis'in yönettiği “Felicite" filmi layık görüldü.

En iyi senaryo dalındaki Gümüş Ayı ödülünü "A Fanstatic Woman" filmiyle Şilili Sebastin Leilo ve Gonzalo Maza alırken, kısa metrajlı filmlerde "Altın Ayı" ödülünü ise Portekizli yönetmen Diogo Costa Amarante'nin “Cidade Pequena” filmine verildi.

 

Ludmila Dalaman

'Kaygı' Berlin Film Festivali'nde tanıtıldı

Yönetmen Ceylan Özgün Özçelik, 67. Berlin Film Festivali'nde (Berlinale) panorama bölümünde gösterilen, en iyi film ödülü adayı "Kaygı" filmini tanıttı. Özçelik, Berlinale kapsamında düzenlenen basın toplantısında, bu filmin evde tek başına yaşayan bir kadınla ilgili olduğunu belirterek, "2011’de yeni eve taşınmıştım. Aşırı derece takıntılıydım. Sanki eve kötü bir şey olacak gibi hissediyordum. Kendimi eve kapatmaya başladım. İşimi evden yapmaya çalışıyordum. Daha sonra kendini eve kapatan bir kadının filmini yapma fikri doğdu." dedi. Filmde rol alan oyuncu Algı Eke de senaryoyu okuduğunda Özçelik'in detaylı bir anlatımını olduğunu fark ettiğini söyledi. Özçelik ile çok kolay bir çalışma dönemi geçirdiğini anlatan Eke, "Film zor bir filmdi. Çok fazla sahnem vardı. Bu anlamda yoruldum. Ceyda çok hazırdı. Hazır ve net olması işimi kolaylaştırdı." dedi.

Berlinale'de bu yıl Türkiye’den gösterilen tek film olan "Kaygı" festivalde en iyi ilk film ödülüne aday gösterildi.

Dünyada insanların birçok şeyi hatırlayamadığını belirten Özçelik, "Nihayetinde filmin hatırlamayla ilgili olmaması olanaksız bir hale geldi. Kendini eve kapatan kadın aslında bir şeyi hatırlamak, hafızasına sızan geçmişi bulmak, ortaya çıkarmak için kapatmıştı." şeklinde konuştu.

KAYGI, Berlin Film Festivali’ndeki  dünya prömiyerinin ardından Mart ayında SXSW (South By Southwest) Film Festivali’nde Amerika’daki ilk gösterimini gerçekleştirecek.

Unutma-unutturma temalı psikolojik gerilim filmi Kaygı’da başrolü daha önce komedi filmlerinde izlediğimiz Algı Eke üstleniyor. Filmin oyuncu kadrosunda ayrıca Özgür Çevik, Selen Uçer, Asiye Dinçsoy, Kadir Çermik, Boncuk Yılmaz, İpek Türktan Kaynak ve Kerem Kupacı da yer alıyor.

Bu yıl 10-19 Mart tarihleri arasında düzenlenecek South By Southwest, usta yönetmen Terrence Malick’in son filmi Song to Song ile açılacak. 1987 yılından beri düzenlenen SXSW her yıl İnteraktif, Müzik, Film ve Komedi başlıklarında teknoloji, tasarım, sinema ve müzik alanlarında öncü ve yenilikçi isimleri ağırlıyor. 

 

Ludmila Dalaman

 

Berlin Uluslararası Film Festivali Başlıyor

Dünya'nın en prestijli film festivallerinden Berlin Uluslararası Film Festivali (Berlinale), caz gitaristi ve besteci Django Reinhardt’ın hayatını konu alan “Django” adlı filmin gösterimiyle başlıyor. Fransız yönetmen Etienne Comar’ın ilk uzun metrajlı filmi olan “Django”, ünlü Roman müzisyenin 1943 yılında Alman işgali altındaki Paris’ten kaçış çabasına odaklanıyor. Avrupa cazının en tanınan isimlerinden olan ve “Gypsy Swing”in yaratıcısı olarak bilinen Django Reinhardt’ı Fransız aktör Reda Kateb canlandırıyor. 67. kez düzenlenen Berlinale’de yarışma bölümünde 24 film gösterilirken, 18 film “Altın Ayı” ödülü için yarışacak. “Altın ve Gümüş Ayı” ödüllerini alacak filmleri belirleyecek jürinin başkanlığını ise “Temel İçgüdü”‚ “Robocop” ve “O Kadın” gibi filmlerin Hollanda asıllı yönetmeni Paul Verhoeven yapacak.

Berlinale'ye Penelope Cruz, Hugh Jackman, Sienna Miller, Catherine Deneuve, Richard Gere ve Ethan Hawke gibi çok sayıda yıldız oyuncunun da katılması beklenirken, yarışmalı bölüme katılan ünlü yönetmenler arasında Finlandiyalı Aki Kaurismaeki, Polonya sinemasının büyük ismi Agnieszka Holland ve İngiltere’den Sally Potter ile Kore sinemasının Woody Allen’ı olarak tanımlanan Hong Sang-soo gibi isimler de bulunuyor.

Oscar ödüllü “Teneke Trampet”in de aralarında olduğu sayısız ünlü filmin yönetmeni Volker Schlöndorff’un yönettiği “Return to Montauk” Almanya adına yarışacak.

Türk kökenli Alman yönetmen Altın Ayı için yarışıyor

Türk kökenli Alman yönetmen Thomas Arslan’ın “Helle Nächte - Bright Nights” isimli son filmi de Berlin’de Altın Ayı için yarışacak diğer bir Alman yapımı film. “Helle Nächte” zorlu bir baba-oğul ilişkisini irdeliyor. İsrailli yönetmen Oren Moverman’ın “The Dinner -Akşam Yemeği” adlı filmde başrolleri Richard Gere ve Laura Linney paylaşıyor.

Festivalin en merakla beklenen filmi, 1990’ların kült filmi “Transpotting”in devamı “T2 Trainspotting” de ana bölümde ancak yarışma dışı gösterilecek. Filmi bu kez de Danny Boyle çekmiş, oyuncu kadrosunda ise ilk filmden tanınan Ewan McGregor, Robert Carlyle ve Jonny Lee Miller bulunuyor. Yarışma dışı gösterilecek filmlerden “Logan”, “X-Men” serisinin karakterlerinden Wolverine’e odaklanıyor.

James Mangold’un yönettiği filmin oyuncu kadrosunda Hugh Jackman ve Patrick Stewart yer alıyor. Başrollerini Fransız sinemasının büyük ismi Catherine Deneuve ve Olivier Gourmet’nin paylaştığı Martin Provost’un yönettiği “Sage Femme” de yarışma dışı olarak ana bölümde gösterilecek.

Türkiye’den tek bir film var

Berlin Film Festivali son yıllarda Türkiye’den çok sayıda filme ev sahipliği yaptı. Bu kez “Kaygı”, Türkiye’den yer alan tek film olarak dikkat çekiyor. Sinema yazarı ve yönetmen Ceylan Özgün Özçelik’in filmi “Kaygı”, festivalin en önemli yan bölümü olan “Panorama” bölümünde gösterilecek ve aynı zamanda Berlinale'de en iyi ilk film ödülü için yarışacak. Özçelik’in ilk uzun metrajlı filmi olan yapıt, sürekli aynı kabusu gören Hasret adlı genç bir kadının ailesinin otomobil kazasında ölümüyle ilgili şüpheye düşmesi üzerinden ilerleyen bir öyküyü anlatıyor. Filmde Algı Eke’nin yanı sıra Özgür Çevik, Kadir Çermik ve Selen Uçer gibi isimler rol alıyor.

Çeşitli kategorilerde 72 ülkeden 399 filmin gösterileceği festivalde ödüller 18 Şubat'ta sahiplerini bulacak.

 

Ludmila Dalaman

Yeni Berlin Havaalanı Yine Gecikiyor

Almanya’nın başkenti Berlin’de yapımı yılan hikayesine dönen yeni havalimanı ‘Willy Brandt’ın (BER) hizmete girmesi yine gecikiyor. İnşaasına 11 yıl önce başlanan, normal şartlarda 2011 yılında hizmete girmesi beklenen havalimanı bir türlü bitirilememiş, açılışı son olarak 2017 sonbaharına ertelenmişti. Berlin Eyaleti Başbakanı Michael Müller, havalimanının açılışının 2017’ye yetişmeyeceğini açıkladı ve bununla birlikte havalimanının açılışı beşinci kez ertelenmiş oldu. Ülkenin en önemli prestijli projesi olarak tanımlanan yeni Berlin Havalimanı'nın temeli 2006 yılında atılmıştı. Alman gazetelerinin alaycı bir dille yorumladığı gibi, ‘Daha Iphone henüz üretilmemişken’ başlayan inşaattaki mühendislik ve teknik hatalar nedeniyle, önce 2011, daha sonra 2012, 2013 ve 2014'de açılacağı duyurulan havalimanının iki milyar Euro’ya mal olacağı tahmin ediliyordu. İnşaat için şimdiye kadar 6,5 milyar Euro harcandığı, havalimanının boş kalmasının maliyetinin ise her ay 30 milyon Euro’yu bulduğu hesaplanıyor.

Havaalanı İstişare Kurulu, yaşanan skandallar sonrasında yeni bir açılış tarihi vermekten çekinirken, planlandığı dönemde ‘Avrupa’nın en moderni’ olarak reklamı yapılan BER’in en az sekiz yıllık gecikme sonrasında ‘teknik ilerlemenin çok arkasında kalmış’ olacağını savunan birçok uzman, havalimanının yıkılarak yeniden inşaatını öneriyor. İlk başta o yılların en modern donatımlarıyla ve yılda 27 milyon yolcuya hizmet verebilecek bir kapasiteyle planlanan havalimanında, geride kalan yıllarda yangın söndürme sistemindeki eksikliklere paralel, bagaj taşıma bantlarının yetersiz kalması, yolcu kontrol noktası sayısının havalimanın açılmadan az olduğunun saptanması, yürüyen merdivenlerin bazılarının kısa olduğunun belirlenmesi ve şimdideyangın durumunda binadaki bin 200 kapının çalışmaması gibi sayısız sorun yaşandı.

Son erteleme federal hükümetin de sabrını taşırdı ve Başbakan Angele Merkel’in sözcüsü Steffen Seibert, ‘büyük teknik projeleri ile ünlü Almanya’nın, BER havaalanı inşaatı nedeniyle o şöhretini kaybetme riski ile karşı karşıya kaldığını’ belirtti. Yaşanan aksaklıklar basında ve kamuoyunda bir hayli alay konusu olmuş durumda. Yorumlarda Almanya'nın 1970’li yıllardaki efsanevi başbakanı Willy Brandt'ın adı verilen havalimanında yaşanan skandalların ve tarihi gecikmenin 'mezarında Brandt'ın kemiklerini sızlatacak' cinsten olduğu belirtilerek, bu ismin kullanılmamasını öneriyorlar.

Yeni İstanbul Havalimanı tartışılıyor

Almanya’da bu bağlamda çok konuşulan bir diğer olay ise, 2014 yılında temeli atılan 150 milyon kapasiteli Yeni İstanbul Havalimanı’nın iki pisti ile 90 milyon yolcu kapasiteli ilk bölümünün Şubat 2018’de açılacak olması. Geleneksel olarak kendini büyük projeler konusunda daha disiplinli, teknik ve mali açıdan da çok daha başarılı olarak gören Alman mühendisleri, Türk meslektaşlarının bu işi daha iyi ve hızlı şekilde bitirecek gibi olmasına doğruyu söylemek gerekirse biraz bozuluyor. Öte yandan havacılık sektöründen gelen yorumlarda, Lufthansa ve Türk Havayolları arasında yaşanan rekabete paralel, İstanbul’daki yeni havalimanının uluslararası hava trafiğinde çok önemli bir aktarma noktası olacağı ve Berlin’deki gecikmenin Almanya’daki havalimanlarının bu alandaki konumuna da zarar verdiği vurgulanıyor.

 

Ludmila Dalaman

67. BERLİNALE’den ilk fimler heyecan yarattı

9-19 Şubat 2017 tarihleri arasında düzenlenecek 67. Berlin Film Festivali’nde yarışacak ilk filmler açıklandı. Liste, ustaların ve daha önce Berlinale’de yarışmış yönetmenlerin filmlerinden oluşuyor.

Günümüz sinemasının ustalarından Agnieszka Holland, Sally Potter ve Aki Kaurismaki ile Altın Ayı sahibi Calin Peter Netzer’in yeni filmleri 67. Berlin Film Festivali’nde yarışacak. 9-19 Şubat 2017 tarihleri arasında düzenlenecek olan festival, Altın Ayı için yarışacak ilk on filmi ve Berlinale Special kapsamında galası yapılacak üç filmi açıkladı. Listede yer alan diğer isimlerin hemen hepsinin filmlerinin daha önce Berlinale’de yarışmış ya da gösterilmiş olduğu dikkat çekti.

“İhtiyar kadınlara yer yok”!

Polonya sinemasının ustalarından, Avrupa Film Akademisi Yönetim Kurulu Başkanı, halihazırda ABD’de “House of Cards” dizisini çekmekte olan Agnieszka Holland “Pokot” adlı filmini Coen Biraderler’in “İhtiyarlara Yer Yok / No Country for Old Men”ine nazire yaparak “İhtiyar kadınlara yer yok” şeklinde tanımlıyor . Polonya Film Enstitüsü sitesinde yer alan habere göre hayvanların bıraktığı iz anlamına gelen “Pokot / Spoor” Coen Biraderlerinki misali irony içeren bir suç öyküsü ve Wes Anderson son filmlerindekine benzer gerçeküstü bir dünyada geçiyor.

Holland, Polonya Yeşiller Partisi üyesi Olga Tokarczuk’un “Prowadź swój pług przez kości umarłych / Drive Your Plow over the Bones of the Dead” adlı romanından yazarla birlikte uyarlamasını yaptığı filmde ışığa alerjisi olan bir kahramanın öyküsünü anlatıyor. Usta yönetmen “Bu karakteri filozof Simone Weil, J. M. Coetzee‘ni Elizabeth Costello’su, Stanisława Przybyszewska, the Madwoman of Chaillot ile çevre ve astrolojiye tutkun, yıllara ve getirdikleri yüke meydan okuyup gönlü genç kalan, bir zamanlar anlamlı olan daha iyi bir dünya inancını koruyan birçok çağdaşımın karışımı olarak görüyorum,” diyor.

Kaurismaki’den Suriyeli sığınmacı filmi

Finlandiyalı usta Aki Kaurismaki mizahından renklerine, oyunculuk tarzından önemli meseleleri çok hafiflermişçesine ele alma biçimine dek kendi kanonunu yaratabilmiş nadir yönetmenlerdendir. 67. Berlinale’de Finli gezgin satıcıyla Suriyeli sığınmacının yollarının Helsinki’de kesiştiği “Toivon tuolla puolen / The Other Side of Hope” (Umudun Öte Yanı) ile yarışacak. Dijital sinema yapmayı kesinlikle reddeden Kaurismaki, “Le Havre” ile başladığı liman kentleri üçlemesinin ikinci filmi olan “The Other Side of Hope”u yine 35mm. çekti. Filmde sığınmacı rolünü Finlandiya’da yaşayan Suriyeli Kürt aktör Sherwan Haji (Şirvan Hacı) üstleniyor.

Üçüncü kez yenen akşam yemeği

2009 yılında “The Messenger” adlı filmiyle 59. Berlinale’de yarışan İsrailli – Amerikalı yönetmen Oren Moverman bu kez başrollerini Richard Gere ve Laura Linney’in paylaştığı “The Dinner” (Akşam Yemeği) ile Altın Ayı’ya aday. Todd Haynes’in sıra dışı Bob Dylan biyografisi “Orada Değilim / I am not there”in ortak senaristi olan Moverman, “The Dinner”ı Hollandalı yazar Herman Koch’un çocuklarına dair çok önemli bir meseleyi konuşan iki ailenin gerilim dolu akşam yemeğini konu aldığı aynı adlı romanından uyarladı. Bir ara Cate Blanchett’ın ilk yönetmenlik denemesi olacağı konuşulan projeyi Overman üstlendi.

Bu film, Herman Koch’un romanının üç yıl içinde üçüncü uyarlaması oldu! İlkini 2013 yılında Hollandalı yönetmen Mennö Meyjes’in yaptığı uyarlama genel olarak beğenilmedi. Ivano de Matteo’nun “I nostri ragazzi” adıyla uyarladığı İtalyan yapımı, 2014 Venedik Film Festivali’nde gösterildi ve başarılı bulundu.

İddialı dönüşler

Yeni filmleri merakla beklenen ödüllü yönetmenler yıldızlarının parladığı Berlinale’ye döndü.

1984’te “The Gold Diggers” ve 2009’da “Öfke / Rage” ile Berlinale’ye katılan, feminist yönetmen Sally Potter, son birkaç yılını verdiği, BBC ve BFI desteğiyle yazdığı politik hiciv “The Party” ile Altın Ayı’ya aday. Filmde her şey bir buçuk saat içinde bir evde gerçekleşiyor. Bir partiye katılmak için gelenler siyasetçiler olunca eğlenceye politika karışıyor ve buluşma bir krize dönüşüyor. Potter bir kara komedi olarak tanımladığı filmin güncel İngiltere politikasından esinlendiğini belirtirken “Kriz koşullarında insanlara ne olduğunu ve inançlarının nasıl değiştiğini keşfetmek her daim ilginç bir şey,” demiş Variety’ye.

“Çocuk Pozu / Pozitia Copilului” ile 2013 yılında Altın Ayı ve FIPRESCI Ödülü kazanan Calin Peter Netzer, sıra dışı aşk öyküsü “Ana, Mon Amour” ile Berlinale’ye dönüyor. Okulda tanışıp aşık olan Ana ile Toma’nın ilişkisindeki dönemleri lineer olmayan kurguyla anlatan bu filmde Ana’nın psikiyatrik rahatsızlığı sırasında Toma’ya bağımlı hale gelmesini, Ana’nın çocuk sahibi olup gücüne kavuştuğunda ilişkide dominant rolü üstlenmesini izleyeceğiz.

Garcia, Lelio, Gomis ve Veiel de yeniden aday

“Gloria” adlı filmi 2013 yılında Berlinale’de coşkuyla karşılanan, Paulina Garcia’ya En İyi Kadın Oyuncu dalında Gümüş Ayı kazandıran Sebastian Lelio yine kadın odaklı bir filmle izleyicilerin karşısına çıkacak. Lelio, beşinci uzun metrajlı filminde bir garsonluk ve kulüpte şarkıcılık yapan bir genç kadının kendisinden yaşlı sevgilisinin ölümünden sorumlu tutulmasını, polisin ve sevgilisinin ailesinin ondan kuşku duymasını konu alıyor.

2012’de “Aujourd’hui” (Bugün) ile Altın Ayı için yarışan Alain Gomis, Kinşasa’da çektiği “Félicité” ile yeniden ödül peşinde. Filme adını veren karakter Kinşasalı bir şarkıcı ve yalnız bir anne… Film, Félicité’nin 16 yaşındaki oğlunun bacağının kesilmemesi için hastaneye gereken parayı bulamayınca hayatının içine girdiği çıkmazdan hayaller, sevgi ve müzikle çıkmaya çalışmasını konu alıyor.

“Biz değilsek kim? / Wenn wer nicht wir” adlı filmiyle 60’lı yılların isyankar Alman gençliğini, Nazi geçmişle hesaplaşan solcu grupları anlatan ve yan jürilerden ödüller kazanan Andres Veiel bu kez bir belgeselle yarışıyor: “Beuys”. Veiel aynı dönemde bu kez çağdaş sanat alemine çeviriyor kamerasını ve bu alemi sarsan avangardlardan Joseph Beuys’u beyazperdeye taşıyor.

Yeni nefesler

İlk filmi “Benim 20. Yüzyılım / Az én XX. századom” ile 1989 Cannes Film Festivali’nde Altın Kamera kazanan, başarılı kariyerinde 1999 tarihli “Sihirbaz Simon / Simon Magus”un ardından uzun metrajlı film yapmayan İldiko Enyedi “A teströl és a lélekröl / On Body and Soul” (Beden ve Ruha Dair) ile merakla bekleniyor. Ünlü yönetmen, gerçeküstü bir atmosferde geçen bir ilişki üzerinden aşkın ruh ve beden üzerindeki etkisini sorguluyor. Ildiko Enyedi, Berlinale’de jüri üyeliği de yapmıştı.

Teresa Villaverde ilk filmi “Üç İrma / Tres İrmaos” ile 1994 Venedik Film Festivali’nde yarıştıktan sonra başarılı bir filmografiye imza attı ama üç büyük A sınıfı festivalin yarışmasına 22 yıl sonra ilk kez “Colo” ile seçiliyor. Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali’nde “Transe” ile FIPRESCI Ödülü kazanan Portekizli yönetmen “Colo”yu günümüz Avrupa toplumlarının ortak hedefleri, sorunları, şehir hayatı ve gerilimi üzerine serinkanlı ve isabetli bir etüd olarak tanımlıyor.

Yarışma (ilk seçilen filmler)

Ana, mon amour – Calin Peter Netzer (Romanya, Almanya, Fransa)

On Body and Soul – Ildiko Enyedi (Macaristan)

Beuys – Andres Veiel (Almanya)

Colo – Teresa Villaverde (Portekiz, Fransa)

Felicity – Alain Gomis (Fransa, Senegal, Belçika, Almanya, Lübnan)

The Party – Sally Potter (İngiltere)

Spoor – Agnieszka Holland (Polonya, Almanya, Çek Cumhuriyeti, İsveç, Slovakya)

The Other Side of Hope – Aki Kaurismäki (Finlandiya)

Una mujer fantástica – Sebastián Lelio (Şili, Almanya, ABD, İspanya)

The Dinner – Oren Moverman (ABD)

Berlinale Special Galaları

The Queen of Spain [+]- Fernando Trueba (İspanya)

The Young Karl Marx- Raoul Peck (Fransa, Almanya, Belçika)

Last Days in Havana- Fernando Pérez (Küba, İspanya)

 

Ludmila Dalaman

Berlin Türk Sinema Günleri Gala ile başladı

Festivalin yöneticisi Murat Tosun (ortada)
Festivalin yöneticisi Murat Tosun (ortada)

Berlinİst - Birinci Berlin Türk Film Günleri başladı. Usta yönetmen Çağan Irmak’ın aynı gün Avrupa’da gösterime giren “Benim Adım Feridun” ile açılışı gerçekleşen Berlin film Günleri’ne yoğun ilgi oldu. Açılış konuşmasını Berlin belediye Başkanı ve Çalıma, Kadın, uyum bakanı Dilek Kolat yaptı. Film Günleri dört gün sürecek. Başkent’e kültür etkinlikleri ile ünlü Kultur Breueri’da bulunan Cinestar Kino’da düzenlenen etkinliği açılış konuşması Festival Direktörü Murat Tosun tarafından yapıldı. Tosun açılış konuşmasında, etkinliğin amacının Türk – Alman ortak film yapımlarının artması konusunda cesaret vermek ve uzun vadede ortak girişimlere katkı sağlamak olduğunu belirtti. Bir aydan kısa sürede gece gündüz çalışarak zoru başardıklarını söyleyen Tosun, gelecek yıl için de yeni festivalin müjdesini verdi. 

Festivali İstanbul Beyoğlu Belediyesi ile birlikte Berlin Senatosu adına himaye eden Berlin Belediye Başkanı ve Çalıma, Kadın ve Uyum Senatörü Dilek Kolat da yaptığı selamlama konuşmasında iki yıldır Berlin’de Türk film festivali yapılamadığını ve bu etkinlikleri özlediklerini söyledi. Kendisinin çocukken Türk filmleri ile büyüdüğünü söyleyen Kolat, dünya kenti ve çok kültürlü Berlin’de bu etkinliğin zenginlik olduğunu söyledi. Kolat, Almanya ile Türkiye arasında gerilimli politik atmosfer yaşanan bu günlerde birbirine yakın bağlarla bağlı iki ülkenin yakınlaşması ve birlikte yol alması için sanatçılara görev düştüğünü söyledi. Etkinlike söz alan Beyoğlu belediyesi Başkan Yardımcısı Yasin Balcı’nın ekinliği gelecek yıl da destekleyecekleri sözünü verdiği konuşmadan sonra Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ın video mesajı gösterildi. Açılış konuşmalarının ardından Beyoğlu belediye Başkan Yardımcısı Yasin balcı Bakan Dilek Kolat’a üzerinde Beyoğlu ve Berlin kabartmalı teşekkür plaketi verdi.

 

Ludmila Dalaman



Berlin’de Türk sinemasına duyulan özlem bitiyor

Berlinİst - Berlin Türk Film Günleri başlıyor. Bu sene ilki düzenlenecek olan Film Günleri 10 Kasım Perşembe günü yapılacak gala akşamı ile başlayacak. Ünlü yönetmen Çağan Irmak’ın aynı gün Avrupa’da gösterime girecek olan “Benim Adım Feridun” ile açılışı yapılacak olan Film Günleri dört gün sürecek.Berlinİst – Birinci Berlin Türk Film Günleri’nin Festival Direktörü Murat Tosun konuyla ilgili verdiği bilgide, bu etkinlikle Berlin ve İstanbul gibi iki dünya şehrini buluşturan kültür etkinliklerinden biri olmayı hedeflediklerini söyledi. Tosun : “İstanbul’un kalbi Beyoğlu Belediyesi’nin himayesinde yaptığımız festivalin açılışını ünlü yönetmenlerimizden Çağan Irmak’ın “Benim Adım Feridun” filmi ile yapıyoruz. Gala gecemize Beyoğlu Belediye Başkanı Sayın Ahmet Misbah Demircan ve Berlin Belediye Başkanı ve Eyalet Çalışma, Kadın ve Uyum Bakanı Sayın Dilek Kolat da katılarak destek veriyorlar.” 
Berlin’deki etkinliğin amacının Türk – Alman ortak film yapımlarının artması konusunda cesaret vermek ve uzun vadede ortak girişimlere katkı sağlamak olduğunu belirten Murat Tosun “Berlinİst-Berlin Türk Film Günleri’ni kalıcı hale getirerek yapımcı, oyuncu ve sinemaseverleri bir araya getirmek istiyoruz. Bu çerçevede önümüzdeki yıllarda bu platformu daha da geliştirerek Berlin ve Beyoğlu için vazgeçilmez etkinlilerden biri haline getirmek istiyoruz” dedi. Bu sene 4 gün sürecek etkinliğin Berlinli sinemaseverlerle bir ilk buluşma olacağına dikkati çeken Murat Tosun “Berlinli sinemaseverlerin eksikliğini hissettiği böyle bir etkinliğe yeni bir soluk kazandırmak heyecan verici. Bu heyacanı tüm Berlinliler, misafirlerimiz ve sinema dünyası ile paylaşmayı umuyor ve diliyoruz” dedi.Berlinli sinemaseverler gala dışındaki etkinlik kapsamında gösterilecek tüm filmleri ücretsiz seyredebilecek. Etkinlikte, Türkiye’den Yabancı Film Oscar aday adayı olan Kalandar Soğuğu, Arama Moturu, Annemin Yarası, Kar Korsanları, Firak ve Sarmaşık filmleri gösterilecek. Sinema filmleri yanında Belgesel Filmler bölümünde de birbirinden özel dört belgesel film yer alıyor. Belgesel filmler Berlin Yunus Emre Enstitüsü sinema salonunda izlenebilecek.
Belgesel filmler ise şöyle: “Haymatloz”, “Ah Yalan Dünyada”, “Eine Opernreise” ,“Çıldır“. Berlinİst – Birinci Türk Film Günleri Beyoğlu Belediyesi ve Berlin Eyaleti Çalışma, Kadın ve Uyum Bakanlığı’nın himayesi, T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı desteği ve Berlin Yunus Emre Enstitüsü’nün işbirliğiyle hayata geçiriliyor.

Ludmila Dalaman

Berlin'de Sağ Popülist Partinin Zaferi

Berlin’de dün yapılan eyalet parlamentosu seçimlerinde göçmen ve İslam karşıtı söylemleriyle bilinen Almanya İçin Alternatif Partisi AfD, yüzde 14,2 oy aldı ve böylece girdiği 10 eyalet seçiminin onuncusunda da parlamentoda temsil hakkı kazanmış oldu.

Berlin seçimi, gelecek yıl yapılacak genel seçimler için önemli bir prova olarak görülüyordu. Doğduğu eyalet Mecklenburg-Vorpommern’de iki hafta önceki eyalet seçimlerinde büyük oy kaybına uğradığı için ağır eleştirilere maruz kalan Başbakan Angela Merkel’in partisi CDU’nun başkentte ne kadar oy kaybedeceği, AfD’nin ne kadar oy alacağı en büyük merak konusuydu. Seçim sonuçlarına göre CDU, Berlin’deki 2011 seçimlerinde yüzde 23,3 olan oy oranını koruyamayarak yüzde 18’e geriledi ve büyük bir hezimete uğradı. Sosyal Demokrat Parti SPD, 2011 seçimlerine oranla yüzde 6,1 kayıp yaşamasına rağmen, yüzde 21,6 ile birinci parti oldu. Sol Parti yüzde 15,6, Yeşiller yüzde 15,2 oranında oy alırken, liberal kanatta yer alan Hür Demokrat Parti FDP yüzde 6,5 oy alarak yeniden meclise girdi. 2013’de kurulan ve Berlin'de ilk kez seçime giren AfD adeta oy patlaması yaptı ve Almanya’da geleneksel olarak ‘solun kalesi’ olarak bilinen Berlin’de açılan sandıklarda yüzde 14,2 oy almayı başardı. Seçim sonrasında eyalette Sosyal Demokratların liderliğinde, Sol Parti ve Yeşiller’in katılımıyla üç partiden oluşan bir koalisyon kurulacağından yola çıkılıyor.

Bu arada Sosyal Demokrat Parti’den üç, Yeşiller’den üç, Sol Parti’den ve Hıristiyan Demokrat Birlik’ten bir olmak üzere Türkiye kökenli sekiz milletvekili adayı Berlin Eyalet Parlamentosu‘na girmeyi başardı. Seçimlere çeşitli partilerden ve bağımsız olarak toplam 20 Türkiye kökenli aday katılmıştı. Sol Parti’den ikinci kez seçilen Hakan Taş, yeniden seçilmesini

‘sevindirici’, ancak İslamofobik Almanya için Alternatif’in başarısını ise ‘çok üzücü‘ olarak tanımlıyor.

Berlin'deki seçimden zaferle çıkan Almanya için Alternatif Partisi’nin yükselişinde en büyük etken olarak Başbakan Angela Merkel’in mülteci politikası gösteriliyor. AfD’nin eyaletlerdeki başarılı sonuçlarının yansıra, yapılan anketlere göre Almanya’nın en güçlü üçüncü parti haline gelmesi ekonomi çevrelerini de kaygılandırıyor. Ekonomi dünyasından kanaat önderleri, AfD’nin yükselişinin göçmenler için olduğu kadar genel olarak Almanya için endişe verici olduğunun altını çiziyor. Yapılan yorumlarda AfD’nin yükselişinin siyasi aşırılığı ve yabancı düşmanlığını körüklediğini, bundan dolayı yabancı kalifiye elemanların Almanya’ya gelme isteğinin azalacağını ve ekonominin ciddi bir darbe alacağını öne sürüyorlar.

 

Ludmila Dalaman

‘İkimizin Yerine’ galası Berlin'de

Nejat İşler ve Serenay Sarıkaya'nın başrollerini paylaştığı 'İkimizin Yerine' adlı filmin Almanya galası Berlin'de yapılacak.

Daha önce oynadığı dizilerle adından söz ettiren Serenay Sarıkaya ve uzun bir aradan sonra sinemaya tekrar dönen Nejat İşler’in başrollerini paylaştığı romantik filmde Zerrin Tekindor, İştar Gökseven, Merve Çağıran, Aslı Bekiroğlu ve Özgür Emre Yıldırım da rol aldı. Filmin yönetmenliğini Umur Turagay yaptı. Senaryonu ise Pınar Bulut yazdı. Sanatçı ve yönetmenin katılacağı gala, Berlin’in Wedding semtindeki Alhambra Sinema’sında gerçekleşecek.

Filmde , küçük bir kasabada yaşayan Çiçek ile edebiyat öğretmeni Doğan arasında yaşanan büyük aşk konu ediliyor. Doğan bu yasak aşka ne kadar dirense de kendini Çiçek'e aşık olmaktan alıkoyamıyor. Doğan ve Çiçek farklı hayatlarına rağmen birbirlerinin yaralarını sarmaya çalışırken bir ailenin de kaderini tümden değiştiriyor.

 

Ludmila Dalaman

‘El Değmemiş Aşk’ın Almanya galası yapıldı

Türkiye’den sonra Avrupa ve Azerbaycan’da gösterime giren ‘El Değmemiş Aşk’ filminin galası Berlin’de yapıldı.

Umut Kırca’nın ilk uzun metrajlı filmi olan filmin senaryosunu, Yaşar Arak ve ÖmerPınar yazdı. Karmaşık bir aşk üçgenini anlatan filmde Ceren Moray, Begüm Kütük Yaşaroğlu ve Emre Karayel başrollerde oynuyor. Berlin’deki galaya katılan yönetmen ve oyuncular, filmi seyircilerle birlikte filmi izledi. Ardından da hem gazetecilerin hem de izleyicilerin sorularını yanıtladı.

Yönetmen Umut Kırca, küfür edilmeden de komedi yapılacağını göstermek istediklerini belirtirken, oyuncular Emre Karayel, Ceren Moray ve Begüm KütükYasaroğlu da Berlinlilerle film izlemenin ayrı bir mutluluk olduğunu söylediler. Filmde, çocukluk arkadaşı Feryal ile zorla evlendirilen Zafer’in arasında geçen çözülmesi zor bir aşk üçgeni konu ediliyor.

 

Ludmila Dalaman

 

Almanya'da Burka Yasağı ve Çifte Vatandaşlık İptali Gündemde

Almanya’da muhafazakar Hristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU) eyalet içişleri bakanları, terör örgütleri adına yurtdışında cihada katılan çifte vatandaşların Alman vatandaşlıklarının iptal edilmesini, kısmi burka yasağı getirilmesini ve 15 bin yeni polis istihdamını kararlaştırdılar.

Berlin'de iki gün boyunca eyalet içişleri bakanlarının katılımıyla düzenlenen toplantının konusu terör tehlikesine karşı alınabilecek yeni güvenlik önlemleri oldu. Bakanların uzlaştıkları ‘Berlin Açıklaması’ taslağında en çok tartışılan maddeler çifte vatandaşlığın kaldırılması ve burka yasağıydı.

Birlik Partileri eyalet içişleri bakanlarının çoğunluğu, radikal İslamist gruplarla mücadele kapsamında burka, nikap veya tam kapalı çarşaf gibi giyim tarzlarının yasaklanmasını talep ediyordu.

Burka konusunda içişleri bakanları ile Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere burkanın kısmi olarak yasaklanması konusunda anlaştı. Buna göre, burka okullarda, bütün kamu kurumlarında, mahkemelerde, ikametgah kayıt ofislerinde, evlendirme dairelerinde, pasaport kontrollerinde, araba kullanırken, miting ve yürüyüşlerde yasaklanacak.

Burka giymenin ‘dünyaya açık Almanya toplumuna uymadığını’ söyleyen Federal İçişleri Bakanı de Maiziere, burkanın genel olarak yasaklanmasının hukuki nedenlerden ötürü gerçekleşemeyeceğini ve kısmi yasağın başörtüsünü kapsamadığını vurguladı.

Toplantı öncesinde konuyla ilgili bir açıklama yapan Başbakan Angela Merkel, her taraftan kapalı, giyen kadının önünü görmesi için sadece yüz kısmı kafesli olan burka tarzıyla kapanan bir kadının Almanya’ya uyum sağlamasının mümkün olmadığını söylemişti.

Merkel, İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere’nin bu konudaki tavrına tam destek verdiğini de açıkladı.

Sol Partili siyasetçiFerat Koçak ise, Birlik Partili içişleri bakanlarının aldıkları kararlarla, yaklaşan eyalet seçimlerini düşünürek, sağ popülist seçmene yönelik mesajlar verdiklerini, ancak tavırlarının ‘Müslümanlar’a düşmanlık’ olduğunu belirtti.

Öte yandan İçişleri Bakanları, çifte vatandaşlığın tamamen kaldırılması yerine IŞİD ve başka radikal İslamcı gruplara katılanların başka vatandaşlıklarının olması halinde Alman vatandaşlıklarının iptal edilmesine de karar verdiler.

İçişleri Bakanları Berlin’deki güvenlik zirvesi öncesinde, Köln’de düzenlenen ve onbinlerce kişinin katıldığı 15 Temmuz darbe girişimi karşıtı gösteri sonrasında çifte vatandaşlığın tamamen kaldırılmasını gündeme getirmiş, koalisyon ortağı Sosyal Demokrat Parti (SPD) böyle bir öneriye kesinlikle karşı çıkacaklarını açıklamıştı.

Üzerinde uzlaşılan bir diğer öneri, terörle mücadele yasalarının sertleştirilmesini öngören paket kapsamında daha fazla polis istihdamı. İçişleri bakanları 250 bin olan polis sayısının 2020 yılına kadar 15 binlik bir oranda artırılmasını ve polislere daha güçlü silahlar verilmesini amaçlıyor.

 

Ludmila Dalaman

"Ateş" filminin Almanya galası yapıldı

Galada gösterim öncesi Haluk Piyes ve oyuncu Tamer Yiğit, kırmızı halıda basın mensuplarına poz verdikten sonra filmi seyircilerle izledi. Haluk Piyes, AA muhabirine yaptığı açıklamada, doğup büyüdüğü Köln şehrinde filmin gösteriminin gurur verici  olduğunu belirterek, filmin rüştünü ispatlayacağına inandığını ve burada olmaktan dolayı çok mutlu olduğunu söyledi. Genel olarak film çekmenin zorlu bir meziyet olduğunu ifade eden Piyes, filmi orijinal mekanlarda çektiklerini ve çeşitli aksiyon sahneleri olduğunu belirterek, "Karaköy, Tarlabaşı gibi İstanbul'un arka sokaklarında gece yarılarında film çekmek biraz zor olabiliyor ama bir o kadar da sıcak karşılanıyorsunuz. Mesela Tophane çekimlerinde aileler çaylar getiriyor, yemek getiriyor, bunları unutamıyorsunuz." dedi. Filmin asla didaktik bir proje olmadığını belirten Piyes, "Macera dolu, aşk dolu, aksiyon dolu bir proje. Filmde bazı mesajlar veriyoruz. Filmde ilgi, bilgi ve sevgi aşısından bahsediyoruz. İnsanlar birbirini sevsin ötekileştirmesin, bütün çocuklar bizim çocuklarımız" şeklinde konuştu. Hayranlarına yeni film müjdesi de veren Piyes, bu filmden sonra çekmeyi planladıkları filmi 16 yıl önce tasarladıklarını, Anadolu rüyasını anlatan "Paşa" ismindeki bu filmin Almanya'da başlayacağını, daha sonra Türkiye ve Amerika'da devam edeceğini dile getirerek, şöyle konuştu: "Ayağımızı yorganımıza göre uzatmak istedik. Bir iki film Türkiye'de antrenman oldu. Bir sonraki film köprü filmi olacak. Buradaki gurbetçilerimizin de sorunlarını, aşklarını, işte verdikleri kavgalarını, bazen de ringde verdiğimiz kavgaları anlatacak. Çok renkli ve büyük bir film olacak. Nasipse bu sene sonunda o filmi çekmeye başlıyoruz." Fimde Cihangirli ve Tophaneli iki yakın arkadaş olan Ateş ve Yavuz'un uyuşturucu satıcılarıyla hesaplaşmalarının yanı sıra, bir başka toplumsal yara olan zorla evlendirilmek istenen Aleyna'nın hikayesi konu ediliyor. 

 

Ludmila Dalaman

Aslı Özge’nin „Ansızın/Auf Einmal“ isimli filmi Berlinale'de ödüle layık görüldü.

Dünya prömiyerini festivalin Panorama Bölümü’nde yapan film 'Label Europa Cinemas' özel mansiyon ödülünü kazandı

Aslı Özge (Soldan üçüncü) Berlinale’de gösterilen filminde Julia Jentsch ve Sebastian Hülk gibi ünlü Alman oyuncularla çalıştı ve filmi Almanca çekti.
Aslı Özge (Soldan üçüncü) Berlinale’de gösterilen filminde Julia Jentsch ve Sebastian Hülk gibi ünlü Alman oyuncularla çalıştı ve filmi Almanca çekti.

Aslı Özge’nin „Ansızın/Auf Einmal“ isimli filmi 66.Berlin Film Festivali’nde „Label Europa Cinemas Özel Mansiyon“ Ödülü’ne layık görüldü. Dünya prömiyerini festivalin Panorama Special Bölümü’nde yapan ve hem seyircilerden hem de sinema yazarlarından olumlu tepkiler alan filme ödül „yüksek artistik kalitesi“ nedeniyle verildi. Filmin senaryosunu da yazan yönetmen Aslı Özge ödül ile ilgili olarak Zaman’a yaptığı açıklamada „Jüri, Europa Cinemas Berlin Label Özel Mansiyonu’nu, özellikle filmlerin dağıtımının çok sınırlı olduğu günümüzde, sinema sahipleri ve dağıtımcıların dikkatini bu filme çekmek amacıyla vermiş. O yüzden sevindim. Umarım amacına ulaşır.“ dedi.

Europa Cinemas Berlin Label Ödülü’nü veren jüri İsveçli, Polonyalı ve Litvanyalı sinema dağıtımcılarından oluştu. Europe Sinema dağıtım ağına 42 dağıtımcı ile 977 sinema üye bulunuyor. İlk filmi „Köprüdekiler“ ile İstanbul, Adana ve Ankara Film Festivalleri’nde en iyi film ödülleri alan Özge’nin bir önceki filmi „Hayatboyu“ da, dünya galasını Berlin Film Festivali’nde yapmıştı.

Almanya, Fransa ve Hollanda ortak yapımı olarak gerçekleşen ve Almanca olarak çekilen „Ansızın“ filminin görüntü yönetmenliğini Emre Erkmen gerçekleştirdi. Filmin başrollerini ise Haneke’nin „Beyaz Bant“ ve Tarantino’nun „Eşkiya Çetesi“ filmlerinde rol alan Sebastian Hülk, Sophie Scholl filmiyle gümüş ayı ödülü kazanan Julia Jentsch ve Spielberg’in „Münih“ filmindeki rolüyle hatırladığımız Hans Zischler paylaşıyor.

Türkiye – Almanya Ortak Yapım Fonu desteğini de alan „Ansızın“, aniden meydana gelen bir olayın insanı kendi zayıflıkları ve korkularıyla karşı karşıya bırakması sonucunda hayatını ve içinde bulunduğu çevreyi sorgulamasını konu alıyor.

 

Ludmila Dalaman

Berlinale'ye Mülteci Krizi Damgası

BaşkanlığınıMeryl Streep’in yaptığı jüri en iyi filme verilen ‘Altın Ayı’ ödülü için, ‘Fuocoammare’ adlı belgesel filmi seçti.

Fuocomare' filmiyle Altın Ayı ödülünü kazanan İtalyan yönetmen Gianfranco Rosi ve Jüri Başkanı Merly Streep
Fuocomare' filmiyle Altın Ayı ödülünü kazanan İtalyan yönetmen Gianfranco Rosi ve Jüri Başkanı Merly Streep

Cannes ve Venedik ile birlikte sinema festivallerinin üç büyüklerini oluşturan Berlin Film Festivali'nin Altın ve Gümüş Ayı ödülleri sahiplerini buldu. Başkanlığını ABD’li oyuncu Meryl Streep’in yaptığı jüri en iyi filme verilen ‘Altın Ayı’ ödülü için, ‘Fuocoammare’ adlı belgesel filmi seçti.

 İtalyan yönetmen Gianfranco Rosi, yıllardır sığınmacıların Akdeniz’i aşarak Avrupa topraklarına ilk ayak bastığı yerlerden olan Lampedusa Adası sakinlerinin hayatlarından bir kesit sunuyor. Filmin yönetmeni Rosi, gösterimden önce düzenlenen basın toplantısında, herkesin gözü önünde gerçekleşen bir trajediyi anlatmak istediğini belirterek, “Hepimiz, sığınmacılar konusunda sorumluluk taşıyoruz. Akdeniz’de yaşananlar, Nazi döneminde Yahudilerin yok edilişinden sonra insanlığın en büyük trajedilerinden biridir” dedi.

2013 Berlin Film Festivali'nde ‘Bir Hurdacının Hayatı’ ile Jüri Büyük Ödülü'nü kazanan Bosna Hersekli yönetmen Danis Tanović ‘Death in Sarajevo’ adlı filmi ile yine aynı ödülü kazandı. Film 1914'te Birinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesine neden olan suikastın 100. yıldönümünde Saraybosna'da geçiyor ve Avrupalılığı sorguluyor.

Berlinale’nin iyi yönetmen dalındaki ‘Gümüş Ayı’ ödülünü ise Fransız kadın yönetmen Mia Hansen-Løve kazandı. Genç yönetmen ‘L’Avenir’ adlı yapıtında Paris'teki bir üniversitede felsefe dersleri veren Nathalie'nin kocasının kendisini terk edeceğini açıklamasıyla değişmesini ve kendi ayakları üzerinde durma mücadelesini işliyor.

En iyi oyunculuk dalında ‘Gümüş Ayı’ ödülleri Danimarkalı yönetmen Thomas Vinterberg’in yeni filmi ‘The Commune’ daki rolü için Danimarkalı oyuncu Trine Dyrholm ve Tunuslu yönetmen Mohamed Ben Attia'nın ‘Inhebbek Hedi’ adlı filmdeki performansı için Majd Mastoura’ya layık görüldü.

Arap Baharı’nın işlendiği bu filmin yanı sıra Berlinale’de birçok filme sığınmacılar ve göç konuları damga vurdu. O yüzden ‘Fuocoammare’nın başarısı pek şaşırtıcı olmadı.

Festivalde 77 ülkeden 434 film sinemaseverlerle buluşurken, halka açık gösterimleri 300 bine yakın sinemaseverin izlediği açıklandı.

Bu yılki ‘Altın Ayı’ yarışında Türkiye’den film yoktu. Ama Türk Sineması'ndan yeni ve iddialı eserler gösterildi ve eleştirmenler tarafından çok beğenildi, ‘Genç Pehlivanlar’ belgeseli, GenerationK bölümünde Jüri Özel Mansiyon Ödülü kazandı.

Yönetmen Aslı Özge’nin Almanya’da ve Almanca çektiği ‘Ansızın’ adlı filmi, tesadüfi bir olayın insanı kendi zayıflıkları ve korkularıyla karşı karşıya bırakması sonucunda hayatını ve içinde bulunduğu çevreyi sorgulamasını konu alıyor. Eşi iş seyahatinde olan Karsten’in evinde bir partinin ardından, son kalan misafir Anna aniden ölüyor. Bu olay ile şüpheli duruma düşen Karsten’in ufak bir şehirde sürdüğü düzenli hayatı alt üst oluyor. Çevresindeki insanlar da birer birer etrafından uzaklaşıyor. İlk filmi ‘Köprüdekiler’le İstanbul, Adana ve Ankara Film Festivalleri’nde en iyi film ödülleri alan Özge’nin filminde başrolleri Quentin Tarantino’nun ‘Soysuzlar Çetesi’ filminde rol alan Sebastian Hülk ve şu anda en çok beğenilen Alman kadın oyuncuların başında gelen Julia Jentsch paylaşıyor.

Festivalin Forum bölümünde gösterilen Ahu Öztürk’ün ‘Toz Bezi’ adlı filmi de sinemaseverelerin büyük ilgisini topladı. İstanbul’un farklı yaşamları arasında sıkışıp kendilerine bir çıkış arayan iki gündelikçinin mücadelesini anlatan film, Türkiye’de kadınların yaşadığı zorlukları ele alıyor. Ahu Öztürk’ün ilk uzun metrajlı filminde başrolleriNazan Kesal ve Asiye Dinçsoy paylaşıyor.

Festivalin çocuk ve gençlik filmlerinin gösterildiği Generation Kplus bölümünde gösterilen bir diğer Türk filmi ise belgesel 'Genç Pehlivanlar’ oldu. Jüri Özel Mansiyon Ödülü’nü kazanan filmde, yönetmen Mete Gümürhan ailelerinden ayrılıp Amasya'daki yatılı Güreş Eğitim Merkezi'ne yerleşen ve bir gün güreş dalında dünya şampiyonu olmayı hedefleyen çocukların hikayesini işliyor.

Generation KPlus bölümünde gösterilen bir diğer Türk filmi Barış Kaya ve Sonar Caner'in yönettiği 'Rauf’. Film, Kars’ın bir köyünde yaşayan küçük Rauf’un kendi kapalı dünyasında aşkın sınırsızlığıyla tanışmasının hikayesini anlatıyor. Rauf’un şiddet ve çatışmalar tarafından sınırlanan gri dünyasında tek hedefi onun için aşkın sembolü haline gelen ‘Pembe’yi bulmak ve Zana’ya sunmak.

Türk sineması Berlin Film Festivali'ndeki en önemli çıkışlarını 1964 ve 2010 yıllarında yaptı. Yönetmenliğini Metin Erksan'ın yaptığı ‘Susuz Yaz’ 1964 yılında, Semih Kaplanoğlu'nun ‘Bal’ adlı filmi ise 2010 yılında Berlinale'nın en büyük ödülü olan ‘Altın Ayı’yı kazandı.

 

Ludmila Dalaman

 

Berlin Film Festivali Berlinale Bu Yıl da İddialı

21 Şubat’a kadar sürecek festivalde 77 ülkeden 434 film, sinemaseverlerle buluşacak

Berlinale"yi 500 bine yakın sinemaseverin izlemesi bekleniyor
Berlinale"yi 500 bine yakın sinemaseverin izlemesi bekleniyor

 

Cannes ve Venedik ile birlikte sinema festivallerinin üç büyüklerini oluşturan Uluslararası Berlin Film Festivali “Berlinale” 11 Şubat akşamı başlıyor. 21 Şubat’a kadar sürecek festivalde 77 ülkeden 434 film, sinemaseverlerle buluşacak. Festivali 500 bine yakın sinemaseverin izlemesi bekleniyor.

 

“Altın Ayı” ve “Gümüş Ayı” ödülleri alacak filmleri belirleyecek jürinin başkanlığını Hollywood’un yaşayan efsanevi ismi ABD’li oyuncu Meryl Streep yapacak. Festivalde bu yıl büyük ödül “Altın Ayı” için yarışacak 18 film arasında Almanya, Fransa, İran, ABD, Tunus, Danimarka ve İngiltere'den de yapımlar var.

 

Geleneksel olarak yarışma dışı olan açılış filmi zengin oyuncu kadrosu ile dikkat çeken “Hail, Caesar!” ABD'li yönetmen kardeşler Joel ve Ethan Coen'in, Josh Brolin, George Clooney, Scarlett Johansson, Frances McDormand, Tilda Swinton, Ralph Fiennes ve başka birçok tanınmış oyuncunun rol aldığı filmi, izleyicileri Amerikan sinemasının “Altın Çağı” olarak tanımlanan 1950’li yıllarda Hollywood kulislerine götürüyor.

 

Festivalin heyecanla beklenen filmlerinden biri, başrollerini Colin Firth, Jude Law ve Nicole Kidman’ın paylaştığı, Michael Grandage’nin yönettiği “Genius”. “Take Shelter”ın yönetmeni Jeff Nichols’ın yeni filmi “Midnight Special” ve “dogma” ekolünden filmleriyle tanınan Danimarkalı yönetmen Thomas Vinterberg’in yeni filmi “The Commune” da ödül için yarışacak. “Altın Ayı” için aday filmler arasında Filipinli Lav Diaz, İranlı Mani Haghighi ve Rafi Pitts, Boşnak Danis Tanoviç gibi yönetmenlerin imzasını taşıyanlar da bulunuyor. ABD'li yönetmenler Spike Lee'nin “Chi-Raq” ve ve Michael Moore'un belgesel filmi “Where To Invade Next” de yarışma dışında gösterilecek.

 

Berlinale’yi, Cannes ve Venedik’deki diğer iki dev festivalden ayıran en önemli özelliklerinden biri, siyasi söylemli filmlere ağırlık vermesi. Festivalin bu yıl da doğrudan siyasi bir tavır sergileyeceğini açıklayan Berlinale yöneticisi Dieter Kosslick, filmlerde “mülteci krizinin ve insanların mutluluk arayışı” temalarının öne çıkacağını söyledi.

 

Bu yılki “Altın Ayı” yarışında Türkiye’den film yok. Ama Türk sinemasından yeni ve iddialı eserler gösterilecek. Bunlardan biri festivalin popüler yan programı Panorama Special seçkisine alınan Asıl Özge imzalı “Ansızın”. İlk filmi “Köprüdekiler” ile Türkiye’deki festivallerde büyük ödüller kazanan Özge, şiddeti önceden kestirilemeyen tesadüfi bir olayın insanı kendi zayıflıkları ve korkularıyla karşı karşıya bırakması sonucunda hayatını ve içinde bulunduğu çevreyi sorgulamasını konu alıyor.

 

Forum bölümünde ise Ahu Öztürk’ün “Toz Bezi” gösterilecek. Film, iki gündelikçi kadının İstanbul'daki hayat mücadelesini anlatıyor. Festivalin çocuk ve gençlik filmlerinin gösterildiği Generation Kplus bölümünde “Kristal Ayı” ödülü için yarışmaya hak kazanan bir film Ümit Köreken'in yönettiği “Mavi Bisiklet”. Hazırlık ve çekim dönemi beş yıl süren “Mavi Bisiklet”, bir çocuğun büyüklerin dünyasında karşılaştığı adaletsizliklere kendince çözüm arayışını naif bir anlatımla beyazperdeye taşıyor.

 

Yine Generation Kplus’un yarışma bölümüne seçilen bir diğer Türk filmi ise belgesel “Genç Pehlivanlar”. Yönetmen Mete Gümürhan, ailelerinden ayrılıp Amasya'daki yatılı Güreş Eğitim Merkezi'ne yerleşen ve bir gün güreş dalında dünya şampiyonu olmayı hedefleyen çocukların hikayesini işliyor. Generation KPlus bölümünde yarışacak üçüncü Türk filmi Barış Kaya ve Sonar Caner'in yönettiği “Rauf”. Film, Kars’ın bir köyünde yaşayan küçük Rauf’un kendi kapalı dünyasında aşkın sınırsızlığıyla tanışmasının hikayesini anlatıyor.

 

Türk sineması Berlin Film Festivali'ndeki en önemli çıkışlarını 1964 ve 2010 yıllarında yaptı. Yönetmenliğini Metin Erksan'ın yaptığı “Susuz Yaz” 1964 yılında, Semih Kaplanoğlu'nun “Bal” adlı filmi ise 2010 yılında Berlinale'nın en büyük ödülü olan “Altın Ayı”yı kazandı.

 

Ludmila Dalaman

Berlin Selefiler'in Yeni Merkezi Oldu

Anayasayı Koruma Örgütü yetkilileri, Berlin’deki Selefi sayısının son beş yıl içinde iki kat arttığına dikkat çekiyor

Selefiler gibi cihat yanlısı grupların Almanya’da hızla yayılmaları siyasetçileri ve güvenlik birimlerini endişelendirmeye devam ediyor. Alman iç istihbaratı Anayasayı Koruma Örgütü'nün elindeki bilgilere göre başkent Berlin Selefi hareketinin yeni merkezi haline dönüşüyor. Kentte en az 690 kişinin kendini Selefi olarak tanımladığını ve bunlardan en az 360’nın ‘şiddeti destekleyen militan kesim’ olarak sınıflandırıldığını belirten Anayasayı Koruma Örgütü yetkilileri, Berlin’deki Selefi sayısının son beş yıl içinde iki kat arttığına dikkat çekiyor.

 

Yapılan tüm aydınlatıcı kampanyalara ve özellikle gençlere yönelik projelere rağmen, Selefilere katılanların sayısındaki artışı kaygıyla değerlendiren yetkililer, Selefiliğe karşı daha güçlü bir şekilde mücadele edilmesi gerektiğini vurguluyor. İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere geçen Aralık ayında konuyla ilgili yaptığı açıklamada, Almanya genelinde de artış tespit edildiğini ve 7 bin 900 Selefi bulunduğunu, bunlardan en az 850’nin şiddet yanlısı olduğunu, 760 kişinin ise IŞİD saflarında savaşmak üzere Suriye ve Irak’a gittiğini duyurmuştu. Yetkililer uzun bir süredir IŞİD kamplarından geri dönen kişilerin, olası terör eylemleri karşısında dikkatli olunması gerektiği konusunda uyarıda bulunuyorlar.

 

Yapılan yorumlarda, Berlin’in radikal İslamcılar için bir merkez haline gelme sebebinin kentteki artan mülteci sayısı ve yoğun Arap nüfus olduğu ifade ediliyor. Selefi grupların son aylarda koordineli bir şekilde mülteci kampları önünde bedava Kur’an dağıtma bahanesiyle, IŞİD ve diğer radikal oluşumların propagandasını yürüttüğünü gözlemleyen güvenlik birimleri, mültecilerin kaldıkları yurtlardaki özel güvenlik görevlilerinin arasında da Selefi yanlısı olanların bulunduğuna dair bilgileri değerlendiriyor.

 

Öte yandan Almanya’nın diğer kentlerine oranla Berlin’de çok daha fazla caminin bulunduğu, Arap cemaatine hizmet veren bazı camilerin son zamanlarda Mısır, Suriye ve Libya gibi ülkelerden IŞİD’e yakınlığı ile bilinen ‘konuk imam’ davet ederek, radikal görüşlerin yayılmasına olanak sağladıkları belirtiliyor.

 

Geçen yıl Berlin’deki El Nur Camii'deki vaazlarında bir kadının eşinin cinsel ilişkide bulunma talebini hiçbir şekilde geri çevirmeye hakkı olmadığını, eşinin izni olmadan dışarı çıkamayacağını ya da çalışamayacağını söyleyen bir Mısırlı imam, gelen tepkilerden sonra soruşturma açılması üzerine ülkesine geri dönmüştü. Yine geçen yıl başka ‘konuk imamların’ camilerde nefret vaazları vermesi, cihat ve Yahudilerin öldürülmesi çağrısında bulunması sonrasında, Berlin eyalet hükümeti camilerde görev yapacak imamların ve okullarda ders verecek din dersi öğretmenlerinin eğitileceği bir enstitü kurulması için çalışmalara başladı. Planlanan eğitim enstitüsünde yalnızca imam eğitimi verilmeyerek, Müslüman gençlere yönelik sosyal çalışma yapacak kişiler de eğitilmesi hedefleniyor. Eyalet hükümeti söz konusu enstitünün 2017’den itibaren eğitime başlamasını amaçlıyor.

 

‘Selefilik konusunda daha fazla önlem alınmalı’ diyen Yeşiller Partisi milletvekili Arif Ünal, buna rağmen Almanya’da yaşayan Müslümanlar içinde şiddet eylemlerini savunanların sayısının yok denecek kadar az olduğunun da unutulmaması gerektiğini belirtiyor. Yaklaşık 4 milyon Müslüman içinde, Sünni çizgiyi savunan aşırı İslamcı Selefilerin yüzde 0,5’lik bir oran oluşturduğunu hatırlatan Ünal, konuyla ilgili tartışmaların Alman kamuoyundaki önyargıları güçlendirecek şekilde yapılmamasına da özen gösterilmesini istiyor.

''Delibal'' Berlin'de gösterime girdi

Delibal filminin Almanya galası Berlin’de yapıldı

'Delibal' sinema filmi Almanya’da gösterime girdi
'Delibal' sinema filmi Almanya’da gösterime girdi

Çağatay Ulusoy ve Leyla Lydia Tuğutlu’nun başrollerini paylaştığı 'Delibal' sinema filmi Almanya’da gösterime girdi. 

Yönetmenliğini Ali Bilgin’in, senaristliğini ise Yıldırım Türker’in üstlendiği filmin Berlinli izleyicilerle buluşmasını Af-Media üstleniyor.Berlin’de yapılan galaya başrol oyuncuları Çağatay Ulusoy, Leyla Lydia Tuğutlu ve yönetmen Ali Bilgin de katıldı. Berlinlilerin yoğun ilgisiyle karşılaşan oyuncular bol bol fotoğraf çektirdiler. Filmde başrol oyuncuları Ulusoy ve Tuğutlu’ya; Hüseyin Avni Danyal, Laçin Ceylan, Mustafa Avkıran, Nazan Kesal, Toprak Sağlam eşlik ediyor. Filmin kısaca öyküsü şöyle: 

İzleyici aynı üniversitede öğrenci olan Barış ve Füsun’un tutku dolu aşk hikâyesine tanıklık ediyor. Mimarlık öğrencisi olan ve hobi olarak müzik yapan Barış hayatın tadını çıkarmaktan keyif alan birisidir. Füsun’u ilk gördüğü anda hayatında hiç bilmediği bir duyguya kapılmıştır. Hep teğet geçen aşk bu defa Barış’ı yakalamıştır. Aşkı ona tattıran bu kız kimdir? İsmini bile bilmediği ama aşık olduğu bu kıza bir şekilde ulaşmak ister ve ulaşır da… Füsun’u bulmak, ulaşmak tamamdır da; aklında üniversiteyi derece ile bitirip Amerika’da master yapmaktan başka şey olmayan Füsun’u bir de aşka ikna etmek lazımdır. Yakışıklı, akıllı ve içten olan Barış, sonunda bunu da başarır. Füsun’u kendine aşık eder, evlenirler. Her şey masallardaki gibidir. Ta ki masal bir gün bozulana kadar.

 

Ludmila Dalaman

Obama Yine Almanya’ya Gidiyor

Obama Başkanlık görevi sırasında Almanya’ya toplam beş ziyaret yaptı

aşbakan Angela Merkel, Almanya’nın kendi tarihindeki hatalardan ders çıkardığını belirterek, geride kalan 2015’de gelen bir milyonun üzerindeki sığınmacıyı ‘ülkenin geleceği için bir fırsat’ olarak tanımladı.

Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un geleneksel Noel konuşmasının hemen tümünü sığınmacılar sorununa ayırmasından sonra, Başbakan Merkel de geleneksel yılbaşı konuşmasında ağırlığı Almanya’nın 2015 gündemine damgasını vuran sığınmacılara verdi. Almanya’nın büyük sorunları aşmakta deneyimli olduğunu belirten ve buna örnek olarak Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra iki Almanya’nın birleşmesi sürecini gösteren Merkel, bu kapsamdaki problemlerin aşılarak, ülkede bugünlerde en düşük işsizlik ve en yüksek istihdam oranının yakalandığını hatırlattı.

Sığınmacıların gelmesi ile yeni sorunlarla karşılaşıldığını ifade eden Merkel, Almanya’nın başka ülkelere kıyasla çok daha zengin olanaklara sahip olduğunu ve mültecilerin topluma uyumu için ‘zaman, güç ve paraya’ ihtiyaç olacağını söyledi. Sığınmacıların Almanya’nın değerlerine saygı göstermesi gerektiğini belirten başbakan, 'Bizim değerlerimiz, bizim geleneklerimiz, bizim hukuk anlayışımız, bizim dilimiz, bizim kanunlarımız, bizim kurallarımız, karşılıklı saygı ile yoğrulmuş ortak bir hayatın temel şartıdır. Bunlar, bu ülkede yaşamak isteyen herkes için geçerlidir.' dedi.

2015’de yaşanan mülteci karşıtı, ırkçı ve İslamofobik saldırıları kınayan Merkel, isim vermeden ‘Batı'nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar’ Pegida hareketini ve Almanya için Alternatif AfD partisini eleştirerek, ‘Alman toplumunu bölmeye çalışan, Almanlığı sadece kendilerine layık görerek, başkalarını ötekileştiren oluşumlara karşı tavır koymalıyız’ dedi. Merkel'in bu seneki yılbaşı konuşması, bir ilke de sahne oldu. Başbakanın konuşması televizyondaki yayına paralel, ZDF adlı televizyon kanalının internet sitesinde, Arapça ve İngilizce altyazı ile yayınlandı. Federal Uyum Bakanı sosyal demokrat politikacı Aydan Özoğuz, mültecilere bir jest olarak, Merkel'in yılbaşı televizyon konuşmasının Arapça altyazı ile yayınlanmasını taleb etmişti. Mültecilerin yılın konusu olduğunu belirten Özoğuz, bu yüzden konuşmaları mültecilerin de anlayabilmelerinin anlamlı olacağını söylemişti. Merkel'in konuşması arabic.ZDF.de ve english.zdf.de linklerinden izlenebilecek.

Bu arada yılın son gününde Berlin’de Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, ABD Başkanı Barack Obama’nın önümüzdeki nisan ayında Almanya’yı ziyaret edeceği bildirildi. Beyaz Saray tarafından da doğrulan açıklamada, Obama’nın ziyaret kapsamında Başbakan Merkel’le birlikte dünyanın en önemli sanayi fuarı olan Hannover Messe’yi açacağı duyuruldu. Hannover Messe’nin açılışı 25 Nisan için planlanıyor. Konuyla ilgili haberlere göre, iki liderin başkent Berlin’e gelmeleri şu an için öngörülmüyor. Hannover’de yapılacak zirvede uluslararası konuların yanısıra, ağırlıklı olarak ekonomik ilişkiler ve AB ile ABD arasında Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı TTİP görüşmelerinin ilerletilmesi hedefleniyor. 800 milyonluk nüfusuyla dünyanın en büyük serbest ticaret bölgesini oluşturacak anlaşmanın 2016’da yürürlüğe girmesi hedefleniyordu. Anlaşma AB için yıllık 120 milyar euroluk ekonomik büyüme ve yaklaşık 400 binlik ek istihdam anlamına geliyor.

Görev süresi 2017'nin sonunda bitecek olan Obama, Almanya'yı muhtemelen son kez resmen ziyaret edecek. Barack Obama henüz başkan olmadan, 2008 yılı yazında Berlin’i ziyaret etmiş, yaklaşık 200 bin kişilik bir kalabalığa hitap etmişti. Başkanlık görevi sırasında Almanya’ya toplam beş ziyaret yapan ve son olarak geçen Haziran ayında Bavyera Eyaletindeki G7 zirvesine katılan Obama, 2013 Haziran ayında ise  başkent Berlin'e gelerek ünlü 'Brandenburg Kapısı' önünde bir konuşma yapmıştı.

Berlin'i Soğuk Savaş Günlerine Götüren Film

‘Casuslar Köprüsü’ adlı film izleyiciyi, 1950'li yıllarda Soğuk Savaş'ın henüz başlarında, ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki tansiyonun yükseldiği döneme götürüyor

Berlin 1950’li yıllardan sonra yaşanan Soğuk Savaş döneminin dünya çapında tanınan merkezlerinden biri. Doğu ile Batı Almanya’yı, ve o dönemdeki sosyalist ülkelerin Varşova Paktı ile batılı müttefiklerin NATO’sunu ayıran Berlin Duvarı ve iki tarafın casuslarının değiş tokuşunun gerçekleştiği Glienicke Köprüsü konuyla ilgili tüm tarih kitaplarının vazgeçilmezleri arasında yer alıyor.

Berlin Duvarı 9 Kasım 1989’da Doğu Almanya’daki halk ayaklanması sonrasında yıkıldı, bugün kente gelen turistler sadece birkaç yerde ‘müzelik atraksiyon’ olarak korunan alanlarda duvarın anlamını ve önemini kavramaya çalışıyorlar. Soğuk Savaş’ın diğer simgesi Glienicke Köprüsü de turistlerin ‘Berlin’de mutlak görülmesi gereken yerler’ listesinde üst sıralarda yer alıyor.

Havel nehrinin ayırdığı Berlin ile hemen yanıbaşındaki Postdam kentleri arasında ulaşımı sağlayan köprü bugünlerde beyazperde de Amerikan yönetmen Steven Spielberg'in son filmi ile adeta eski günlerine dönüyor. Üç Oscar ödülü sahibi Spielberg’in 2010 yılında kaleme alınan aynı isimli romandan uyarladığı ‘Casuslar Köprüsü’ adlı film izleyiciyi, 1950'li yıllarda Soğuk Savaş'ın henüz başlarında, ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki tansiyonun yükseldiği döneme götürüyor.

Gerçek bir hikayeye dayanan ve senaryosunu Oscar ödüllü Joel ve Ethan Coen kardeşlerin yazdığı filmde Sovyetler Birliği için casusluk yapan Rudolf Abel'in 1957 yılında FBI tarafından yakalanması ve 1962 yılında ABD ajanlarıyla takas edilmesi anlatılıyor.

Casus Rudolf Abel'e İngiliz aktör Mark Rylance hayat verirken, Abel'in avukatını Tom Hanks canlandırıyor.

Gerçekte 1960’da Adana İncirlik üssünden havalandıktan sonra Sovyetler Birliği hava sahasında U-2 casus uçağı düşürülen ve esir alınan ABD pilotu Francis Gary Powers 1962’de ABD’de tutuklu bulunan KGB ajanı Rudolf Abel’le Glienicke Köprüsü’nde takas edilmişti.

Soğuk Savaş’ın sıcak savaşa dönme tehlikesi nedeniyle o günlerde tüm dünyanın nerdeyse nefesini tutarak izlediği bu takas sonrasında Glienicke Köprüsü ilerleyen yıllarda başka ajan takaslarına da sahne oldu. Haziran 1985’te çoğu CIA üyesi olan 30 ajan, köprünün tam ortasındaki sınırı belirleyen beyaz çizgiyi geçerek, tekrardan özgürlüklerine kavuştu.

Akıllarda en çok kalan son takas ise 11 Şubat 1986'da tarihinde gerçekleşti. Sovyetler Birliği’nde ihanet ve casusluk iddiasıyla 1977'de hapse atılan Yahudi kökenli rejim muhalifi Anatoli Şaranski ve üç batılı casus karı-koca, KGB ajanı olan Karl ve Hanna Koecher adlı Alman çifti ile takas edildi.

Buz gibi bir havada televizyon kanallarının canlı yayınladığı takas daha sonra çevrilen hemen tüm casus filmlerine ilham sağlayan bir atmosferde gerçekleşti ve Glienicke Köprüsü’nü tarihe geçirdi.

CIA başkanlarından William Colby’nin, anılarında ‘Köprünün yarısı bizimdi, yarısı onların. İki devlet bazı sorunları gizlice çözmek istediklerinde, buluşmaları için en uygun yer orasıydı.’ şeklinde anlattığı Glienicke Köprüsü 1907 yılında inşa edildi.

1945’de, 2.Dünya Savaşı’nın son günlerinde Sovyet Ordusu’nun Berlin’e girişine sahne olan köprü, 1961 yılında Berlin Duvarı’nın dikilmesiyle trafiğe kapatıldı. William Colby’nin belirttiği gibi, köprünün bir yarısı Doğu, diğer yarısıysa Batı Berlin sınırları içerisindeydi.

Berlin Duvarı’nın yıkılmasının hemen ertesi günü, 10 Kasım 1989’da Berlinliler ve Postdamlılar köprü üzerindeki nöbet kulübelerini ve köprüyü ayıran bariyeri yerle bir ederek, tekrar bir araya geldiler.

O gün sonrasında köprü yeniden normal trafiğe açıldı. ‘Casuslar Köprüsü’ adlı filmin hemen tümünü Potsdam’daki Babelsberg stüdyolarında çeken Spielberg, filmin en önemli sahneleri olan takasın çekimi için köprüyü bir haftalığına kiralayıp, trafiğe kapattı.

O günlerde böyle bir tarihi olayı kaçırmak istemeyen Başbakan Angela Merkel, çekimleri yerinde izleyerek, yönetmen Spielberg ve oyuncu Tom Hanks’le sohbet etmiş ve ardından da hatıra fotoğrafı çektirmişti. ‘Casuslar Köprüsü’ Almanya’da 26 Kasım, Türkiye’de ise 27 Kasım günü vizyona giriyor.

Ludmila Dalaman

Almanya'nın Oskar Ödülü Sayılan Bambi Ödülleri Sahiplerine Verildi

Almanya'nın en prestijli medya ödülü 67. Bambi ödülleri dün akşam Berlin'de yaklaşık üç saat süren törenle sahiplerine verildi.

Almanya'nın Oskar ödülü sayılan Bambiödülleri 15 kategoride verildi

Almanya'nın en prestijli medya ödülü 67.Bambi ödülleri dün akşam Berlin'de yaklaşık üç saat süren törenle sahiplerine verildi.

15 kategoride verilen ödül töreninde 800 davetli arasında FC. Arsenal Londra'da oynayan dünya futbolunun yıldızı Mesut Özil, şarkıcı sevgilisi Mandy Capristo'nun şıklığı herkesin ilgisini çekti.

Komedi dalında Otto Waalkes, yaşam ödülü televizyon eğlence program yapımcısı Wolfgang Rademann, fashion-moda dalında podyumların dünyaca ünlü mankeni AlmanHeidi Klum küçük ceylan Bambi ödülü kazananlar arasındaydı. Ulusal aktris kategorisinde oyuncu Henriette Confurius, ulusal aktör dalında Tobias Moretti, uluslararası aktris dalında Hilary Swank, uyum ödülü Thomas Jansen, spor dalında triatlon olimpiyat şampiyonu Jan Frodeno, uluslararası müzik dalında Rita Ora, ulusal müzik dalında 'sing mein song 2015' şarkısı, bizim dünyamız ödülü 'clear water' projesi,onur ödülü sinema sanatçıları Dieter Hallervorden ve Till Schweiger, ikilisine verildi.

Milenyum ödülü Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schaueble'ye verildi. Uzun müddet ayakta alkışlanan Maliye Bakanı Wolfgang Schaueble herkese teşekkür edip, spora daha çok değer verilmesini, her şeyin para olmadığını, sporda dönen büyük paraların bazen sporu bozabileceğine dikkat çekti. Ulusal sinema dalında 'Who Am I- Kein System ist Sicher' sinema filmi, en iyi eğlence programı seyirci Bambi ödülü 'Grill den Henssler' televizyon programı ödüle layık görüldü.

Ödül kazananlar, törene ev sahipliği yapan Burda Medya'nın sahibi Senatör Dr. Hubert Burda ve aktris eşi Maria Furtwaengler'e teşekkür ettiler.

Ludmila Dalaman



Almanya’da Futbolda Rüşvet İddiaları

Almanya Futbol Federasyonu 2006 FIFA Dünya Kupası'nın evsahipliği yapabilmek için düzenlenen oylamada icra komitesi yetkililerine rüşvet mi ödedi ?

Almanya futbol tarihinin en büyük skandalı ile karşı karşıya kaldı. Haftalık Der Spiegel dergisinin haberine göre, Almanya Futbol Federasyonu 2006 FIFA Dünya Kupası'nın evsahipliği yapabilmek için düzenlenen oylamada icra komitesi yetkililerine rüşvet ödedi.

Haberde o dönemde Alman Futbol Federasyonu sözcüsü olan ve şu anda federasyonun başkanlığını yapan Wolfgang Niersbach’ın ve ülkenin efsanevi futbolcusu 2006 FIFA Dünya Kupası Organizasyon Komitesi Başkanı Franz Beckenbauer’in de olayın içinde olduğu öne sürülürken, konuyla ilgili olarak Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği  FIFA ve Almanya Futbol Federasyonu DFB soruşturma başlattı.

Der Spiegel'in ulaştığı belgelere göre, o dönem Adidas şirketinin yönetim kurulu başkanlığını yapan Robert Louis-Dreyfus aracılığıyla Beckenbauer başkanlığındaki  organizasyon komitesinin gizli kasasına, 6,7 milyon Euro para yatırıldı. Kupanın sponsolarından olan ve organizasyonun Almanya’da yapılması için bu şekilde ağırlığını koyan Alman spor malzemeleri üreticisi Adidas’dan gelen para, Dünya Şampiyonası'nın nerede yapılacağına karar verildiği 6 Temmuz 2000'den önce, oylamaya katılan 24 kişilik FIFA İcra Kurulundaki 4 Asyalı delegeye rüşvet olarak yollandı ve bu kişilerin Almanya’dan yana oy vermeleri sağlandı. Almanya  diğer aday Güney Afrika'yı yenerek, oylamayı 12-11 gibi az bir farkla  kazanmış ve 2006'da ev sahibi olmuştu.

Der Spiegel’in haberine göre, Adidas’ın yöneticisi Louis-Dreyfus, 2004 yılında  6,7 milyon Euronun geri ödenmesini istedi. Bunun üzerine Alman Futbol Federasyonu, şampiyonanın Berlin Olimpiyat Stadı'nda büyük bir gala ile açılacağını belirterek, 6,7 milyon Euroluk bir fon oluşturdu. Söz konusu gala sonradan iptal edilirken, tartışmalı meblağ Dreyfus'e ait olduğu belirtilen Zürih'teki bir banka hesabına nakledildi. Mafya filmlerindeki yöntemleri anımsatan bu ağır iddialar Almanya’yı hafta sonunda adeta şoke ederken, Alman Futbol Federasyonu yazılı bir açıklama yaparak rüşvet verildiği iddiasını reddetti. Federasyon Başkanı Niersbach, Almanya'nın hiçbir üyenin oyunu satın almadığını ve şampiyonayı düzenleme hakkını bileğinin gücüyle hak ettiğini bildirdi.  

Organizasyon komitesi başkanlığını üstlenen Franz Beckenbauer ise konuyla ilgili açıklma yapmayacağını açıkladı. Yapılan yorumlarda FIFA'yı sarsan ve ucu başkan Sepp Blatter'e kadar uzanan rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının yankıları devam ederken, Der Spiegel’in yayınladığı Almany a ile ilgili belgelerin çok inandırıcı olduğu ve 2006’daki şampiyonaya büyük bir rüşvet gölgesi düştüğü belirtiliyor.

Şampiyonayı İtalya finalde  normal süresi 1-1 biten maç sonunda Fransa‘yı penaltı atışlarında 5-3 yenerek dördüncü kez şampiyon olarak kazanmıştı. Ev sahibi Almanya ise Portekiz'i 3-1 yenerek 3'üncü olmuştu. ‘Dünya dostlarını ziyaret ediyor’ belgisi altında düzenlenen şampiyona boyunca ülkede muhteşem bir coşku yaşanmış, gözlemciler o zamana kadar Almanya’da pek tanınmayan benzersiz atmosferin, ülkenin uluslararası imajını olumlu olarak değiştirdiğini savunmuştu.

Türkiye’de Eşcinseller Ayrımcılığa Uğruyor

Sol Parti’nin Berlin Eyalet Meclisi’ne seçilen ilk Türk kökenli eşcinsel milletvekili olan Hakan Taş’a göre, Türkiye’de eşcinsel bireyler, cinsel yönelimleri nedeniyle birçok alanda ayrımcılığa maruz kalıyor, temel hak ve özgürlüklerine müdahale ediliyor

Hakan Taş, Türkiye’de eşcinsel bireylerin ayrımcılığa maruz kaldığını söylüyor
Hakan Taş, Türkiye’de eşcinsel bireylerin ayrımcılığa maruz kaldığını söylüyor

Amerika’da eşcinsel evliliklerin yasal hale gelmesinin ardından sosyal medya gökkuşağı renklerine büründü. Eşcinsel evlilik ve eşit haklar Avrupa’nın birçok ülkesinde de gündeme gelirken, İstanbul'da 27 Haziran’da Onur Yürüyüşü’ne katılmak için gelen binlerce kişinin tazyikli su ile dağıtılması ve polisin şiddet kullanması büyük tepkiye yol açtı. Kendilerini ‘Ankara merkezli gençlik hareketi’ olarak tanıtan Genç İslami Müdafaa adlı örgütün, Ankara cadde ve sokaklarında afişle eşcinsellerin öldürülmesi yönünde afişler asması ise Türk toplumunun eşcinsellere bakışı tartışmalarını yeniden başlattı.


Sol Parti’nin Berlin Eyalet Meclisi’ne seçilen ilk Türk kökenli eşcinsel milletvekili olan Hakan Taş, Türkiye’de eşcinsel bireylerin, cinsel yönelimleri sebebiyle birçok alanda ayrımcılığa maruz kaldığını, temel hak ve özgürlüklerine müdahale edildiğini söylüyor. Bu yıl yapılamayan ‘Onur Yürüyüşü’nün eşcinsellerin içinde bulunduğu durum açısından çok anlam taşıdığını ifade eden Hakan Taş, AKP’nin bu konuda daha önceki hoşgörülü yaklaşımını değiştirdiğini ve siyasetini sertleştirdiğini öne sürüyor.

Almanya'da 'Bayram' Sıkıntısı

Bayram Almanya’da resmi tatil olarak kabul edilmiyor, o yüzden çalışanlar ancak paydostan sonra bayramlarını kutlayabiliyorlar


İslam dünyasında 11 ayın sultanı olarak tanımlanan Ramazan ayı sona erdi, bugün bayramın ikinci günü kutlanıyor. Türkiye’de yaşam bayram rehavetine girmiş durumda. Almanya’daki Müslümanlar ise bayram sevincini buradaki şartlarda yaşayabiliyor. Eş dost ziyaretleri, bayramlaşmalar iş hayatının elverdiği boyutta bayram günlerine damgasını vuruyor.

Bayramı evlerinde aileleri, çocukları ve akrabalarıyla birlikte yaşamak isteyen vatandaşlar, bayram günü için izin almaya çalıştıklarını fakat bunun her zaman mümkün olmadığını belirtiyorlar.

Bayram Almanya’da resmi tatil olarak kabul edilmiyor, o yüzden çalışanlar ancak paydostan sonra bayramlarını kutlayabiliyorlar. Bu yılın avantajı bayramın bugünkü ikinci ve yarınki üçüncü gününün hafta sonuna rastlaması, yani birçok insan çalışmak zorunda değil.

Almanya’da yaşayan Müslümanlar, yıllardır Kurban ve Ramazan bayramlarının kendileri için tatil günü olmasını istiyor ve bunu Türklerin Müslümanların temsilcileri de her fırsatta dile getiriyor.

Almanya'da dini cemaat olarak tanınmış Hristiyanlık ve Museviliğin kutsal günleri, bayramları o inanç mensupları için resmi tatil olarak uygulanıyor. 4 milyon Müslümanın yaşadığı ülkede 16 eyalet içinde sadece Bremen ve Hamburg'da Müslümanlar ile eyalet hükümetleri arasında, Müslümanlar dini cemaat olarak resmen tanındı. İmzalanan sözleşme kapsamında, bu eyaletlerde, talep etmesi durumunda, Müslüman çalışana dini bayramlarda izin veriliyor. Diğer eyaletlerde böyle bir olanak yok.Bundan kısa bir süre önce Almanya’nın en saygın vakıflarından olan Robert Bosch Vakfı, Müslümanların bayramlarının da resmi tatil olarak tanınmasını istedi.

Tatiller konusunda mevcut hukuki düzenlemenin ‘dinlere giderek artan farklı muamele’ olduğuna dikkat çeken vakıf uzmanları, Müslüman bayramların tanınmasının farklı muameleyi kaldıracağına, Müslümanları ‘teyit, tasdik edilmiş’ hissettireceğine dikkat çekti.

Ancak siyaset ve Hristiyan kiliseleri bu talebe pek sıcak yaklaşmıyorlar. Nitekim Almanya Piskoposlar Konferansı Müslümanların bayramlarının, Hristiyanların dinî günleri ile aynı karaktere sahip olmadığını ifade etti. Katolik Kilisesi’nin bir sözcüsü ise, dinî bayramların sadece tatil günü olmadığını, kültürün ve Hristiyan geleneğinin bir simgesi olduğunu vurguladı.

Hristiyan Sosyal Birlik CSU ise, Almanya'da ‘Hristiyan-Batı kültürünün’ ağırlıkta olduğunu, bunun böyle kalacağını, bu kültürün hoşgörü bahanesiyle sulandırılmaması gerektiğini ifade etti.

Türkler Alman Vatandaşlığına İlgi Duymuyor

Almanya vatandaşlığa geçişleri teşvik amacıyla yıllardır kampanya yapıyor. Ancak son veriler, 2014'te, bir yıl öncesine göre daha az yabancının Alman vatandaşlığına geçtiğini gösteriyor. Vatandaşlığı seçenlerin oranı toplamda %3,5 azalırken, bu azalma Türkler’de %19,7’yi buldu

Almanya‘da vatandaşlığa geçişleri teşvik etmek amacıyla yıllardır kampanyalar yapılıyor
Almanya‘da vatandaşlığa geçişleri teşvik etmek amacıyla yıllardır kampanyalar yapılıyor

Almn vatandaşlığına geçme koşullarını yerine getirenlerden sadece yüzde 2,2’sinin geçen yıl Alman vatandaşlığına geçmesi, Alman pasaportuna ilginin genel olarak az kalması geleneğinin sürmesi olarak yorumlanıyor. 

Nüfusu azalan ve aynı zamanda kalifiye eleman ihtiyacı sürekli artan Almanya’nın göçmenler için daha cazip bir ülkeye dönüşmesinin önündeki en büyük engel ülkedeki yabancı düşmanlığı olarak tanımlanıyor. Göçmen kökenli gençlerin son yıllarda eğitimde başarılı olmalarına rağmen çalışma piyasasına girişte zorluk yaşamaları ve genel olarak yabancıları

anya'da istatistiklere göre toplam 7 milyon yabancı ve 8 milyon 500 bin Alman pasaportlu göçmen yaşıyor. Buna göre 80 milyon nüfusu olan Almanya'da yaşayan her 5 kişiden biri göçmen kökenli.

Dünyada en fazla göç alan ülkelerin başında gelen Almanya‘da vatandaşlığa geçişleri teşvik etmek amacıyla yıllardır kampanyalar yapılıyor. Geçen yıl kabul edilerek yürürlüğe giren ve özellikle Türkiye kökenlileri ilgilendiren yeni vatandaşlık yasasına göre, Almanya'da doğup büyüyen ve doğumla Almanya vatandaşlığını kazanan göçmen kökenli ailelerin çocukları 21 yaşına girdiğinde iki ülke vatandaşlığından birini seçmek zorunda kalmıyor, başka bir deyişle sözkonusu gençlere çifte vatandaşlık hakkı veriliyor.

Bu yeni düzenlemenin Alman vatandaşlığına geçiş sayısını yukarılara çekeceğinden yola çıkılıyordu. Ancak konuyla ilgili açıklanan sayılar, 2014'te, bir yıl öncesine göre daha az yabancının Alman vatandaşlığına başvurarak pasaport aldığını gösteriyor. Alman vatandaşlığına geçenlerin oranı toplamda yüzde 3,5 azalırken, bu azalma Türkler’de yüzde 19,7’yi buldu. 2014 yılında Alman vatandaşlığına geçen Türklerin sayısı geçen yıl da, önceki yıllarda olduğu gibi gerileyerek 5 bin 500 azaldı. Ancak genel sayılara bakıldığında, halen en çok geçiş 22 bin 500 ile Türkiye kökenliler tarafından yapılıyor.

Federal İstatistik Dairesi’nin verilerine göre, geçen yıl Alman vatandaşlığı alan yabancı sayısı 108 bin 420 olarak kaydedildi. Geçen yıl Avrupa Birliği ülkelerinden gelerek Alman pasaportu alanların sayısının bir yıl öncesine göre yüzde 12'den daha fazla yükselmesi dikkat çekti. Nitekim Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ve Avrupa Birliği Komisyonu’nun hazırladığı bir rapora göre, OECD ülkeleri arasında kamuda göçmen istihdamında en düşük seviyede Almanya bulunuyor. Aynı rapora göre göçmen kökenli gençler arasında işsizlik oranı yüzde 15, buna karşılık Alman gençlerde işsizlik oranının yüzde 6’larda. 

Öte yandan Avrupa Birliği İstatistik Ofisi Eurostat’ın 2013 yılında AB ülkesi vatandaşlığına geçenlerin rakamlarına dair raporuna göre, sayı 1 milyonu buldu. AB vatandaşlığına geçenler listesinde ilk sırayı 86 bin ile Faslılar alırken, ikinci sırada 48 bin kişi ile Hintliler ve üçüncü sırada da 46 bin 500 kişi ile Türkler geliyor. 2013 yılında en çok vatandaşlık hakkı tanıyan ilk beş ülke sıralamasında yüzde 4,5 oranıyla İspanya ilk sırada yer aldı. İspanya’yı yüzde 4,2 oranıyla İngiltere, yüzde 2,5 oranıyla Fransa, yüzde 2,3 oranıyla İtalya ve yüzde 1,5 oranıyla Almanya takip ediyor.

Ludmila Dalaman

HDP'nin Avrupa Seçim Kampanyası

Avrupa seçim kampanyasını Berlin'de başlatan HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, komşu ülkelerde çatışma ortamı yaşanırken Türkiye’de ise HDP’nin katkısıyla toplumsal barış olanağının önünün açıldığını savundu

© HDP
© HDP

7 Haziran seçimleri için geri sayım başladı. Seçimlerde çeşitli ülkelerde yaşayan yaklaşık 6 milyon Türkiye kökenli göçmenden 2,7 milyonu seçmen konumunda.

Geçen yıl Cumhurbaşkanlığı seçiminde randevu sistemiyle oy kullanma mecburiyeti nedeniyle katılım hayal kırıklığı yaratarak yüzde 18,9’da kalmıştı. Bu kez ise seçmenler doğrudan yakınlarındaki başkonsolosluklara giderek, 25 gün boyunca oy atabilecekler, o yüzden katılımın çok daha yüksek olması bekleniyor.

Türkiye’deki bazı partiler yurtdışı oylar için harekete geçti ve başta Almanya olmak üzere kapsamlı bir seçim kampanyası yürütme kararı aldı. Bunlardan biri de Halkların Demokratik Partisi HDP. Avrupa’daki seçim kampanyasına Berlin'de başlayan HDP’nin Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Halkların Demokratik Platformu Berlin Yürütme Kurulu üyeleriyle ve Alman Sol Parti’nin temcilcileri ile bir araya geldi, ardından parti sempatizanları ve destekçileri önünde bir konuşma yaptı.

Yurtdışında yaşayanların 7 Haziran genel seçimlerinde HDP'ye destek vermelerini isteyen Demirtaş, partisinin yüzde 10 barajını geçmeyi hedeflediğini ve yurtdışından gelecek oyların bu açıdan çok önemli olduğunu ifade etti.

HDP’nin sadece Kürtleri temsil etmek gibi bir hedefi bulunmadığını savunan Demirtaş, partisinin ‘Türkiye'deki tüm ezilenlerin buluştuğu’ parti olduğunu iddia etti.

Konuşmasının bir bölümünü IŞİD terör örgütüne karşı verilen mücadeleye ayıran HDP’nin eşbaşkanı Demirtaş, olası seçim başarılarının radikal İslamcı örgütlere yönelik bir mesaj olarak da değerlendirileceğini belirtti.

7 Haziran seçimlerinin Türkiye'nin geleceği ve kaderini değiştireceği vurgusunu yapan Demirtaş, komşu ülkelerde çatışma ortamı yaşanırken, Türkiye’de ise HDP’nin katkısıyla toplumsal barış olanağının önünün açıldığını savundu.

Geçen yıl Ağustos ayında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde HDP’nin adayı olan Selahattin Demirtaş Almanya'daki oyların 7,63'ünü alabilmişti. Oyların yüzde 68,63'ü Recep Tayyip Erdoğan’a, yüzde 23,74’ü ise CHP ve MHP'nin ortak adayı Ekmeleddin İhsanoğlu'na gitmişti. 7 Haziran seçimleri öncesinde yurtdışındaki vatandaşlar, 54 ülkede 109 dış temsilcilikte, 8 Mayıs-31 Mayıs tarihleri arasında oy kullanabilecekler.

Almanya'da  grip ve kızamık salgını var

Almanya grip ve kızamık salgınlarıyla boğuşuyor.

Almanya grip ve kızamık salgınlarıyla boğuşuyor. Uzmanların elindeki sayılara göre, yılın ilk 1,5 ayında gribe yakalanıp yatağa düşenlerin sayısı geçen senenin tamamında grip olanların sayısını geçti. Grip salgını ülkenin özellikle güneyinde ciddi boyutlara ulaşırken doktorlar alarm durumunda. Bazı bölgelerde kendi personelinin de gribe yakalanması nedeniyle zor durumda kalan hastahaneler dolup taşarken, hastalara koridorlarda tedavi yapılıyor. Grip salgını sağlık görevlilerinin dışında, okullarda öğretmenlerin ve toplu ulaşım şirketlerinin personelinin de yatağa düşmesine neden oldu. Şu anda en az 18 bin kişinin hastahanelerde grip tedavisi gördüğünü ve bu sayının bir yıl önce aynı döneme göre on kat daha fazla olduğunu belirten uzmanlar, salgının asıl gücünü daha göstermediğini, çok daha ciddi bir grip dalgasının yolda olduğunu ve yaklaşık üç hafta sonra ülkeyi vuracağını açıkladılar. Salgınının etkisini en erken Nisan ayı başında yitireceğinden yola çıkılıyor. Grip salgınının bu kez bu denli etkili olmasının nedenlerinden biri, normalde Ekim ve Kasım ayında yapılması gereken grip aşısını yaptıranların sayısının her geçen yıl azalması. Başka bir etken ise, salgına neden olan H3N2 adlı virüsün daha önce görülen virüslerden çok daha agresif olması ve o yüzden iyileşme evresinin de uzun sürmesi. 

Uzmanlar Mart ayı sonunda okulların Paskalya nedeniyle iki hafta tatile gireceğini, bu dönemde çok sayıda Türk göçmenin tatillerini Türkiye’de geçireceğini ve salgınının orada da yayılma tehlikesi bulunduğunu belirtiyor. Nitekim Sağlık Bakanlığı Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürü Hüsem Hatipoğlu, ‘Sık temasımızın olması nedeniyle grip dalgasının ülkemizi etkilemesi ihtimal dahilindedir’ şeklinde bir açıklama yaptı. Hatipoğlu, Almanya’daki salgının dışında Uzakdoğu ve Rusya'da da ciddi sayıda ölümlere yol açan vakalar bildirildiğini duyurdu.

Bu arada Almanya’da kızamık salgını da kol geziyor. 2001 yılından bu yana en büyük kızamık salgınını yaşayan ülkede sadece başkent Berlin’de 574 vaka tespit edildi, bir buçuk yaşındaki küçük bir çocuğun kızamıktan ölmesi paniğe neden oldu. Kızamık salgınının daha da büyümesinden endişe eden Berlin'in en büyük lisesinde eğitim bir günlüğüne durdurulurken, salgının yetişkinler arasında da görülmesi, doktorlar arasında endişe yaratıyor. Hastalığa yakalananların yarısından fazlasını yetişkinler oluşturuyor. Bazı sağ popülist siyasetçilerin kızamığın artmasına ülkeye gelen mültecilerin neden olduğu şeklindeki iddiaalarının doğru olmadığını savunan doktorlar, kızamık hastalığının yayılmasını gripte de olduğu gibi yetişkinlerin çocuklarına aşı yaptırmamasına bağlıyor.Almanya’da kızamık aşısının yapılması ebeveynlerin iznine bağlı. Birçok aile kızamık aşısının yan etkileri olduğu endişesiyle çocuklarına aşı yapılmasına karşı çıkıyor. Federal hükümet ise salgının devam etmesi halinde  kızamık aşısı yaptırmanın zorunlu hale getirilmesini planlıyor.

Berlinale'de Altın Ayı Cafer Panahi'nin 'Taksi' filmine verildi  

“Taxi” Berlin’den Altın Ayı Ödülü ile dönüyor.

Panahi'nin yeğeni göz yaşlarını tutamadı.      ©Berlinale
Panahi'nin yeğeni göz yaşlarını tutamadı. ©Berlinale

Darren Aranofsky'nin jüri başkanlığını yaptığı festivalde "Altın Ayı" ödülünü İranlı yönetmen Jafar Panahi'nin "Taksi" adlı filmi kazandı. Panahi, ülkesinden çıkması yasak olduğu için törene katılamadı. İranlı yönetmenin yerine ödülünü yeğeni aldı. Sahneye gelen Panahi'nin yeğeni, "Bir şey söyleyemeyeceğim" diyerek, göz yaşlarını tutamadı. Panahi'nin ailesinin de törene katıldı.

Yarışma bölümünün en iyi ikinci filmine verilen Jüri Büyük Ödülü ise Şili’ye gitti. Yönetmen Pablo Larraín “El Club” ile bir Gümüş Ayı kazandı. Bu dramayla Katolik Kilisesi’ni sert bir şekilde eleştiren Larrain, “Tanrı fikri ekseninde çok şey oluyor. Tanrının adı kullanılarak çok kişinin acı çekmesine neden olunuyor, insanlar öldürülüyor. Umarım bu günün birinde kesin olarak son bulur” şeklinde konuştu.

Festivalin ilk 25 yılında direktörlüğünü yapan sinema tarihçisi Alfred Bauer’in adına konan ve sinema sanatına yeni perspektifler sunan bir yapıma verilen ödülü, Jayro Bustamante imzalı “Ixcanul” aldı. Maya bir genç kadının özgür irade mücadelesini anlatan film, Berlinale’nin yarışma bölümüne Guatemala’dan kabul edilen ilk yapım unvanını da taşıyor.

Bu sene Berlinale güçlü bir yarışma programı hazırlamıştı sinemaseverler için. Altın ve Gümüş Ayı ödüllerine layık olabilecek birçok filmin adı telaffuz ediliyordu kulislerde. Festival direktörü Kosslick, kısa bir süre önce sözleşmesinin yenilendiğini ve bu sözleşmede, festivale sadece iyi filmler davet edebileceği yönünde bir madde olduğunu söyleyerek kapanış törenindeki misafirleri güldürürken, uluslararası jüri başkanı Aronofsky de bu seneki seçkinin çıtasının çok yüksek olduğunu ve o yüzden mümkün olduğu kadar çok filme hak ettikleri ödülü verebilmek için bazı dallarda ödülleri paylaştırdıklarını açıkladı törenin başında.

Bu ödüllerden biri, en iyi yönetmen ödülü oldu. Romen Radu Jude siyah-beyaz bir Western olarak tanımlanabilecek “Aferim” ile seyircileri 1835 yılına götürüyor ve Roma azınlığın maruz kaldığı baskıyı gözler önüne seriyor. İki yıl önce de “...adına” adlı filmi ile Altın Ayı yarışına katılan Malgorzata Szumowska, “Body” filmi ile Polonya’nın iç karartıcı bir tablosunu çiziyor.

İngiliz yönetmen Andrew Haigh’ın çektiği “45 Years” ise, Berlinale tarihinde çok nadir görülen bir başarıya imza attı. 45'inci evlilik yıldönümlerini kutlamaya hazırlanan bir çiftin, adamın 50 yıl önce ölmüş eski kız arkadaşının cesedinin bulunmasının ardından, nasıl kaygan bir zemine doğru yöneldiğini anlatan film, özellikle başroldeki Charlotte Rampling ve Tom Courtenay’in ölçülü, inandırıcı, samimi ve dokunaklı performanslarıyla beğenilmişti. Jüri de aynı kanıya vardı ve festivalin en iyi oyuncu ödüllerini, İngiliz Sineması’nın bu iki usta ismine verdi. Festivalde “olağanüstü sanatsal performans"a verilen Gümüş Ayı ödülü de iki film arasında paylaştırılan ödüllerdendi. Yarışma bölümündeki üç Alman yapımdan biri olan “Victoria” filminin Norveçli görüntü yönetmeni Sturla Brandth Grøvlen, izleyenleri hayran bırakan 140 dakikalık tek plan çekim tekniği ile ödüle layık görülürken, Rus filmi “Pod electricheskimi oblakami”nin görüntü yönetmenleri Evgeniy Privin ve Sergey Mikhalchuk da günümüz Rusya’sının karanlık yanlarını akıllardan çıkmayacak kompozisyonlarla beyazperdeye taşıyan çalışmalarıyla Gümüş Ayı kazandılar.


Ludmila Dalaman

Berlinale üç Türk filmine ev sahipliği yapıyor

Yarışmada Türk filmi yok, yan programlarda üç film iddialı 

Esme Madra çok iyi bir performansla kendini beğendirdi
Esme Madra çok iyi bir performansla kendini beğendirdi

19 film, Altın ve Gümüş Ayı ödülleri için mücadele veriyor. Bu yılki Altın Ayı yarışında Türk filmi yok. Ama Türk Sineması'ndan üç ilginç ve ilgi gören eser festival programında yer aldı. Bunlardan biri İstanbul’da bir tekstil atölyesinde ortacılık yapan Serap'ın hikayesini işleyen ‘Nefesim Kesilene Kadar’. Emine Emel Balcı imzalı film Forum bölümünde en iyi 18 ilk film kategorisinde yarışıyor. Serap'ı, genç oyuncu Esme Madra'nın canlandırdığı filmin oyuncu kadrosunda ayrıca Rıza Akın, Sema Keçik, Gizem Denizci ve Uğur Uzunel yer alıyor. Filmde Serap’ın en büyük hayali TIR söfürü olarak çalışan babası ile birlikte parasal nedenlerden birlikte yaşamak zorunda oldukları ablası ve eniştesinin evinden ayrılarak ayrı bir eve çıkmak. Bunun için aldığı maaşı biriktirmeye çalışan Serap, babasının yaşama olan küskünlüğü nedeni ile sonunda kendi hayatını kurma kararı veriyor. Çekimleri tümüyle İstanbul'da ve uluslararası bir ekiple gerçekleştirilen film Türk toplumunun alt kesimlerinden dokunaklı bir baba-kız ilişkisini ve kendi kaderini belirlemeye çalışan bir gençlik portresini sundu Berlinale seyircisine. 

Nefesim Kesilene Kadar’ın ‘En İyi İlk Film Ödülü’nün sahibi olup olmadığını, 14 Şubat Cumartesi akşamı öğrenebilecek sinemaseverler.

Berlinale’nin çocuk ve gençlik filmleri bölümünde gösterilen ‘Kar Korsanları’ da festival de çok beğenilen yapıtlar arasında. Yönetmen Faruk Hacıhafızoğlu’nun ilk uzun metrajlı filmi, 12 Eylül dönemi sonrasında Kars’ta yaşayan 3 çocuğun evlerini ısıtabilmek uğruna verdikleri mücadeleyi anlatıyor, ama aynı zamanda askeri cunta ile birlikte toplumun yaşadığı sıkıntıları da ele alıyor. Kars’ın benzersiz atmosferini, şiirsel bir görsellikle izleyiciye aktarmayı başaran filmde Serhat, İbo ve Gürbüz adlı çocuk rollerini paylaşan Taha Özdemir, Yakup Kurtal ve Ömer Uluç çok başarılı bir performansla seyirciler tarafından çok beğenildi. İzlemeye kesinlikle değer bir film ‘Kar Korsanları’. Film Türkiye'de ilk kez İstanbul Film Festivali'nde gösterilecek, ayrıca Kars'ta da bir gala düzenlenecek. 

Bu arada festival yönetiminden yapılan açıklamaya göre bu yıl Berlin Film Festivali’ne Türkiye’den 93 film başvurmuş. Bu rakam geçen yıl 66 idi. Festival yetkilileri, Semih Kaplanoğlu’nun 2010 yılında Bal adlı filmiyle Altın Ayı’yı kazanması sonrasında Türk sinemacıları arasında Berlinale’ye olan ilgilin her geçen yıl arttığını belirtiyorlar.


Ludmila Dalaman

Berlin Film Festivali bu akşam start alıyor

Festivalde 19 film Altın Ayı için yarışacak

Berlin'de Berlinale heyecanı başlıyor
Berlin'de Berlinale heyecanı başlıyor

Önümüzdeki on gün boyunca sinema dünyası Berlin’de dönecek. Cannes  ve  Venedik  ile  birlikte  Avrupa’daki  sinema  festivallerinin  üç büyüklerinden birini oluşturan Uluslararası  Berlin Film Festivali  Berlinale başlıyor. Festıval yöneticisi Diter Kosslick’in yaptığı açıklamaya göre Berlinale’de 72 ülkeden toplam 441 film sinemaseverlerin beğenisine sunulacak. Festivale bu yıl Cate Blanchett, Natalie Portman, Stellan Skarsgard, Charlotte Rampling ve Christian Bale' gibi ünlü oyuncuların katılmasının beklendiği de ifade edildi. Festivalin açılışını başrolünde Juliette Bınoche’un oynadığı ve yönetmeniğini ise İspanyol Isabel Coixet'in üstlendiği  "Nobody Wants the Night" filmi yapacak. Altın ve Gümüş ayıların verildiği yarışmalı bölümde ise bu yıl 19 film var. Bu bölümünde Peter Greenaway, Werner Herzog, Wım Wenders, Terrence Malick gibi kült yönetmenlerin yapımları da yer alıyor. İranlı  rejim  karşıtı ve yurtdışına çıkması yasak olan  yönetmen  Jafar  Panahi de yarışmada ‘Taksi’  filmi  ile temsil edilecek. Festivalin  diğer  bölümlerinde  kısa  filmden, belgesele, müzikalden siyah-beyaz filmlere kadar sunulacak film buketini on gün boyunca yarım milyona yakın seyircinin izlemesi bekleniyor. Berlinale’nin Cannes ve Venedig festivallerine kıyasla özelliği sinema sektörünün temsilcileri, gazeteci ve eleştirmenlerin yanısıra halka da açık olması. Berlin o yüzden şu sıralar dünyanın dört bir yanından buraya gelen sinemaseverle dolu bir görünüm veriyor. Festivalde Emine Emel Balcı'nın yönettiği "Nefesim Kesilene Kadar" filmi "Forum" bölümünde yer alırken, "Generation Kplus" bölümünde Faruk Hacıhafızoğlu'nun "Kar Korsanları", "Generation 14plus" bölümünde kısa filmler arasında da Derya Durmaz'ın "Gri Bölge" filmi yer alıyor.


Ludmila Dalaman

Berlinale'de yan programlarda iddialı Türk filmleri var

Kar Korsanları ve Nefesim Kesilen Kadar merakla beklenen filmler

Emine Emel Balcı ilk uzun metrajlı filmi ile Forum'da
Emine Emel Balcı ilk uzun metrajlı filmi ile Forum'da

Emine Emel Balcı'nın ilk filmi 'Nefesim Kesilene Kadar', bu yıl 5-15 Şubat tarihlerinde düzenlenecek 65. Berlin Film Festivali'nin resmi bölümlerinden Forum'a seçildi. Filmin başrolünde 'Çoğunluk'la çıkış yapan genç oyuncu Esme Madra var. Daha önce kısa filmleri ve uzun metrajlı belgeseli ‘Ich Liebe Dich’le çok sayıda festivale katılan ve pek çok ödül alan Emine Emel Balcı’nın ilk uzun metrajlı filmi ‘Nefesim Kesilene Kadar’, bir tekstil atölyesinde ortacılık yapan Serap’ın hikayesini konu alıyor. Serap’ı, ‘Çoğunluk’taki rolüyle dikkat çeken genç oyuncu Esme Madra’nın canlandırdığı filmin oyuncu kadrosunda ayrıca, Rıza Akın, Sema Keçik, Gizem Denizci, Ece Yüksel ve Uğur Uzunel yer alıyor. Çekimleri tümüyle İstanbul’da, uluslararası bir ekiple gerçekleştirilen filmin yapımcılığını Nadir Öperli ile Titus Kreyenberg üstleniyor. Film, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün yanı sıra, Avrupa Konseyi’nin ortak yapım fonu Eurimages, Almanya’nın Kuzey Ren-Vestfalya bölgesi yapım fonu Film und Medien Stiftung NRW ve İstanbul Film Festivali’nin ortak yapım platformu Köprüde Buluşmalar kapsamında verilen Türkiye-Almanya Ortak Yapım Geliştirme Fonu tarafından da desteklenmişti. Berlin Film Festivali’nin önemli bölümlerinden Generations’da bu yıl Türkiye ’yi ‘Kar Korsanları’ temsil edecek. Faruk Hacıhafızoğlu’nun ilk uzun metrajlı filmi ‘Kar Korsanları’, dünyaprömiyerini 5-15 Şubat 2015 tarihleri arasında gerçekleştirilecek 65. Berlin Film Festivali’nde yapacak. Üç çocuğun evlerini ısıtabilme uğruna kömür bulmak için verdikleri mücadeleyi, 12 Eylül darbesinin gölgesinde, Kars’ın benzersiz atmosferinde, şiirsel bir görsellikle izleyiciye aktaran ‘Kar Korsanları’, İngiltere, Kanada, İsveç, Almanya, İtalya, Danimarka, Hindistan, ABD , Avustralya ve İrlanda’dan 13 filmle birlikte Kristal Ayı Ödülü için yarışacak. 


Ludmila Dalaman

Efsanevi Cumhurbaşkanı Weizsäcker öldü

Weizsäcker, Berlin'deki villasında 94 yaşında  yaşamını yitirdi.

Almanya'nın unutulmaz cumhurbaşkanı Richard von Weizsäcker
Almanya'nın unutulmaz cumhurbaşkanı Richard von Weizsäcker

İki Almanya'nın birleştiği dönemde Cumhurbaşkanı olan ve dün yaşamını yitiren Richard von Weizsäcker’in 11 Şubat'ta Berlin Katedrali 'nde yapılacak devlet töreniyle toprağa verileceği açıklandı. Konuyla ilgili bilgilere göre, katedraldeki tören öncesinde Weizsäcker için askeri tören de düzenlenecek. Eski Cumhurbaşkanı tören sonrasında sadece ailesinin katılacağı bir merasimle toprağa verilirken, devlet törenine katılacak ve yurtdışından gelecek devlet temsilcileri için Berlin Eyalet Binası’nda bir tören daha düzenlenecek. Almanya'nın önde gelen siyasilerinden olan ve iki Almanya'nın birleşmesinde önemli rol oynayan Richard von Weizsäcker bir süreden beri ağır hastaydı. Almanya’da siyasi çevrelerde ‘Alman ulusunun vicdanı’ ve ‘Daimi Cumhurbaşkanı’ olarak anılan Weizsäcker, önceki gün Berlin'deki villasında 94 yaşında  yaşamını yitirdi. Almanya’nın en sevilen politikacıları listesinde onyıllardır ilk sıralarda yer alan Weizsäcker’in ölümünü ‘Almanya için büyük bir kayıp’ olarak tanımlayan Başbakan Merkel, eski Cumhurbaşkanının ‘zekasını, onurunu ve akıllı sözlerini demokrasinin ilerlemesi için kullandığını ve cumhurbaşkanlığı görevinin nasıl yürütülmesi gerektiği konusunda örnek oluşturduğunu’ söyledi. Hıristiyan Demokrat Parti CDU’lu olan politikacı Berlin’in duvarlarla çevreli olduğu dönemde 1981-1984 yıllarında Berlin Eyalet Başbakanlığı görevinde bulundu. Aristokrat bir aileden gelen ve dört çocuk babası olan Weizsäcker, 1984 yılında Almanya'nın altıncı cumhurbaşkanı olarak seçildi. 1989 yılında ikinci kez bu göreve seçilince 10 yıl bu görevde kaldı. 1995 yılında İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 40. yılında tarihi bir konuşma yapan Weizsäcker, ‘Bugün Almanlar için bir kurtuluş günüdür’ şeklindeki sözleri ile büyük bir tabuyu yıktı. O güne kadar hiçbir Alman politikacı Hitler döneminin sona ermesini ‘kurtuluş’ olarak tanımlama cesareti göstermemişti. Duvarın yıkılması ve iki Almanya’nın birleşmesi sürecinde, Doğu Almanlara yönelik gösterdiği kucaklayıcı tavırla dünya çapında saygınlık uyandıran Weizsäcker, ‘Birleşik Almanya’nın Mimarı’ olarak da tanımlanıyordu. Cumhurbaşkanlığı boyunca demokratik prensiplerin, hoşgörünün ve sosyal sorumluluğun savunucusu olarak ülkede büyük izler bırakan Weizsäcker, görevinden ayrılmasının ardından da partilerüstü kalarak Alman toplumunu yakından ilgilendiren konulara yorumda bulunarak gündemde kaldı. Weizsäcker Almanya’daki göçmenlerin uyum süreci, İslam ve Hıristiyanlığın yanyana yaşaması ve Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği gibi Almanya’da sürekli tartışılan konulardaki liberal çizgisiyle de biliniyordu. Cumhurbaşkanlığı yaptığı on yıl içerisinde Türkiye'ye dört kez resmi ziyarette bulunan Richard von Weizsäcker, konuyla ilgili son açıklamalarından birinde, ‘Türkiye’nin oyalama taktiği olmadan AB üyeliği perspektifine ihtiyacı olduğunu söylemiş ve partisi CDU’nun bu konudaki tutumunu eleştirmişti. Richard von Weizsäcker için Berlin’deki Cumhurbaşkanı Sarayı'nda taziye defteri açıldı. Deftere ilk Cumhurbaşkanı Joachim Gauck ve Başbakan Angela Merkel imza atarken, bugün yüzlerce kişi saraya giderek Weizsäcker’e  taziyelerini yazdı.  

0 Kommentare

Berlinale için geri sayım devam ediyor

Berlinale için geri sayım devam ediyor

Berlinale'de bu yıl 19 film "Altın Ayı" ve "Gümüş Ayı" ödülleri için yarışacak. Uluslararası Berlin Film Festivali (Berlinale) Ofisi'nden yapılan açıklamaya göre, Berlin'de 5-15 Şubat tarihlerinde düzenlenecek Berlinale'de bu yıl 19 film "Altın Ayı" ve "Gümüş Ayı" ödülleri için yarışacak. Yarışma bölümünde bu yıl Türkiye'den film bulunmuyor. Festivalde "Altın Ayı" ve "Gümüş Ayı" ödülleri için yarışacak filmler şöyle: "Almanya ve ABD yapımı Werner Herzog'un 'Queen of the Desert', Almanya’dan Sebastian Schipper’in 'Victoria', Andreas Dresen'in 'Als wir traeumten', ABD'den Terrence Malick'in 'Knight of Cups', İspanya'dan Isabel Coixet'in 'Nobody Wants the Night', İngiltere'den Peter Greenaway'in 'Eisenstein in Guanajuato', Andrew Haigh'in '45 Years', İran'dan Cafer Panahi'nin 'Taksi', Fransa'dan Benoit Jacquot'un 'Journal d'une femme de chambre', Guatemala'dan Jayro Bustamante 'Ixcanul Volcano', Rusya’dan Aleksei German'ın 'Under Electric Clouds', Polonya'dan Malgorzata Szumowska’nın 'Body', Vietnam’dan Di Phan Dang’ın 'Cha va con va', Çin’den Wen Jiang’in 'Yi bu zhi yao', Romanya’dan Radu Jude’nin 'Aferim!', Şili’den Patricio Guzman’ın 'El botón de nácar' (The Pearl Button), Pablo Larrain’in 'The Club', Japonya’dan Sabu’nun 'Chasuk’s Journey' ve İtalya’dan Laura Bispuri’nin 'Sworn Virgin". Festivalin açılışını Isabel Coixet’in "Nobody Wants the Night" adlı filmin yapacağı bildirilmişti. Ödüller, 14 Şubat Cumartesi günü sahiplerini bulacak. Yarışma bölümünde Kenneth Branagh’ın yönettiği ve Cate Blanchett, Lily James’in oynadığı "Cinderalla", Bill Condon’un "Mr. Holmes", Oliver Hrischbiegel’in "Elser" ve Wim Wenders’in "Every Thing Will Be Fine" filmlerinin yarışma dışı gösterileceği, "Altın Ayı" için yarışmayacağı kaydedildi. Festivale bu yıl ünlü oyuncular Cate Blanchett, Natalie Portman,Stellan Skarsgard, Charlotte Rampling ve Christian Bale'in katılmasının beklendiği ifade edildi.


Ludmila Dalaman

Berlin'de tarihi gösteri

Gauck Almanya'daki Müslümanların teröre tavrını "vatanseverlik" olarak tanımladı

Almanya’nın başkenti Berlin, Salı günü tarihi bir protesto gösterisine sahne oldu. Kentin dünya çapında tanınan simgesi Brandenburg Kapısı önünde Almanya Müslümanlar Konseyi ve Berlin Türk Cemaatı’nın çağrısıyla binlerce kişi bir araya gelerek aşırı dinci teröristler tarafından Paris’te Charlie Hebdo dergisine yapılan terör eylemleri lanetledi ve aynı zamanda Almanya’da artan İslam düşmanlığını kınadı.

 

‘Hoşgörü ve din özgürlüğü protesto nöbeti’ adıyla gerçekleşen gösteriye başta Cumhurbaşkanı Joachim Gauck, Başbakan Angela Merkel ve Başbakan yardımcısı SPD Genel Başkanı Genel Sigmar Gabriel olmak üzere kabineden hemen tüm bakanları ve meclisteki partilerin üst düzey temsilcileri katıldı. Alman Katolik Piskoposlar Konferansı, Almanya Protestan Kilisesi ve Almanya’daki Yahudiler Merkez Konseyi’nin de desteklediği gösteriye, sendikalar, Sivil Toplum Kuruluşları ve Türk ve diğer göçmen grupların çatı örgütleri de katıldı.

 

Mitingte söz alan Cumhurbaşkanı Gauck, ‘Bu meydanda demokrasi ve özgürlük dostları olarak bir araya geldik’ şeklinde konuşmasına başladı. Paris’deki terör olayın toplumları bölmeyi amaçladığını, ama pazar günü Paris’te ve bugünde Berlin’deki gösterinin ispatladığı gibi tam tersinin yaşandığını ve insanların teröre karşı kenetlendiğini söyledi.

 

Almanya’daki Müslümanların teröre karşı tavrını ‘vatanseverlik’ olarak tanımlayan Alman Cumhurbaşkanı, Müslümanların büyük çoğunluğunun Almanya’nın değerlerini paylaştığını ve ülkenin vazgeçilmez parçası olduğunu savundu. Gauck, konuşmasında son zamanlarda camilere yapılan saldırıları da kınadı ve Müslümanların ibadethanelerin korunmasının tüm toplumun sorumluluğu olduğunu söyledi.

 

Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi cemaatlerinin temsilcilerinin yaptığı konuşmalarda da hiçbir dinin teröre izin vermediği, Paris’deki saldırının birlikte yaşamı ve toplumsal huzuru hedef aldığını belirtildi. Konuşmacılar terör saldırısının ardından olayı istismar etmek için harekete geçen İslam düşmanı grupları da eleştirdi.

 

Avrupa’yı sarsan Paris’deki terör saldırılarının ardından Almanya'da, parlamentodaki partilerde, medyada ve kamuoyunun büyük bir bölümünde sağduyu ve kutuplaşmayı önleyici bir atmosfer hakim. Yapılan yorumlarda Almanya’daki Müslümanların ve temsilcilerinin teröre karşı koydukları mesafe ve aldıkları tavır çok olumlu yankı buluyor.

 

Bu kapsamda merakla beklenen başka bir eylem ise önümüzdeki cuma günü Almanya'da Diyanet İşleri Türk İslam Birliği DİTİB’e bağlı imamların yayınevleri, gazeteler ve TV kurumlarının önünde terörü kınamak adına planladıkları sembolik uyarı nöbetleri. Eylemin amacı ülkedeki Müslümanların da basın ve düşünce özgürlüğüne verdiği önemin vurgulanması.

 

DİTİB sözcüsü Bekir Alboğa, ilk kez gerçekleşecek bu eylemi tabandan gelen talep üzerine ‘Dünyaya açık, hoşgörülü bir Almanya ile din ve fikir hürriyeti için’ yaptıklarını açıkladı.

 

Öte yandan Brandenburg Kapısı önünde yapılan konuşmalarda da adı verilmeden eleştirilen İslam ve göçmen karşıtı ‘Batı'nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar’ PEGIDA hareketinin bir akşam önce Dresden’de yaptığı gösteriye polisin sayısına göre en az 25 bin kişi katıldı.

 

Dresden kentinde ekim ayından bu yana pazartesi günleri yabancı düşmanı ve İslam karşıtı gösteriler düzenleyen PEGIDA taraftarları gösteride 40 bin kişinin yer aldığını savundu. Almanya’nın birçok kentinde PEGİDA karşıtlarının yaptıkları gösterilere ise polisin verilerine göre 100 bin kişi destek verdi.

 

Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere ise, PEGİDA hareketine çok sert eleştirilerde bulundu ve gösterileri ‘alçaklık’ olarak niteledi. Thomas de Maiziere, ‘Paris’teki saldırıları kendi amaçları için kullanmak zavallılıktır, alçaklıktır.’ şeklinde konuştu.

Almanyalı Türklerden teröre karşı protsto

Almanya'da çok sayıda Müslüman çatı kuruluşu, önümüzdeki hafta miting yapma kararı aldı

Almanya'da çok sayıda Müslüman çatı kuruluşu, Fransız mizah dergisi Charlie Hebdo’ya yapılan ve 12 kişinin can verdiği terör saldırısını protesto amacıyla önümüzdeki hafta geniş çaplı bir miting ve basın çalışanları ile dayanışma eylemleri yapma kararı aldı.

 

Almanya Müslümanları Merkez Konseyi’nden yapılan açıklamada, Salı günü Berlin'de saldırıya tepki göstermek ve Almanya toplumunun bölünmesine karşı Müslümanların çağrısı ve Katolik ve Protestan kiliseleri ile Yahudi cemaatinin desteği ile kitlesel bir miting düzenleneceği duyuruldu.

 

Berlin’in simgesi Brandenburg Kapısı’nda yapılması planlanan mitinge Başbakan Angela Merkel ve Başbakan Yardımcısı ve Sosyal Demokrat Parti SPD’nin Genel Başkanı Sigmar Gabriel de katılacak. Miting fikrini ilk olarak ortaya atan Sigmar Gabriel Paris’deki terör eylemi sonrasında ‘Almanya ve Avrupa'da barışçı ve demokratik bir arada yaşam için’ birlikte gösteri yapma çağrısında bulunmuştu. Merkel ise bugün yaptığı açıklamada Berlin’de ortak bir dayanışma mitingi düzenlenmesi halinde buna katılacağını söyledi. Türk ve Müslüman sivil toplum kuruluşları dün Köln’de yaptıkları ortak açıklamada Almanya'daki Müslümanların bu tarzda bir miting hazırlamayı planladıkları duyurulmuştu. İslam Kültür Merkezleri Birliği Genel Sekreteri Seyfi Öğütlü amaçlarının diğer dinlerin temsilcileri ile de birlikte bir kez daha terörü kınamak olduğunu açıkladı.

 

İslam Toplumu Milli Görüş sözcüsü Murat Gümüş Almanya’daki Müslümanların da katılacağı geniş çaplı bir mitingin İslam dininin şiddetle bağdaştırılamayacağını vurgulamak açısından önemli olduğunu, ancak zaten terörü reddettikleri için teröre mesafe koymak gibi bir durumun söz konusu olmadığını açıkladı.

 

Öte yandan Diyanet İşleri Türk İslam Birliği, Fransa'daki terör olaylarına tepki olarak Almanya'daki yayınevleri, redaksiyon binaları ve televizyon stüdyoları önlerinde uyarı nöbeti eylemi yapma kararı aldı. DİTİB'li yöneticiler ve din görevlilerinin katılacağı uyarı nöbetleri Almanya genelinde 16 Ocak Cuma günü gerçekleştirilecek. Konuyla ilgili yazılı açıklamada, ‘Ülkemizdeki bütün Müslümanları, dini temsilcileri, siyasileri, bütün gazetecileri ve bütün vatandaşları bizimle birlikte omuz omuza medya kurumlarının önünde dolayısı ile basın ve fikir özgürlüğü önünde siper olmaya davet ediyoruz.‘ sözleri yer aldı.

 

Focus Dergisi Alman güvenlik birimlerinin Paris'teki saldırı sonrasında Alman gazetelerine benzer terör saldırıları olabileceği şeklinde uyarıda bulunduğunu ve teyakkuza geçtiğini duyurmuştu. Konuyla ilgili yazıda olası eylemcilerin, çok yüksek kurban sayısını, maksimum oranda altyapısal ve ekonomik zararı‘ hedefleyebileceği öne sürülmüştü. Bu arada Der Spiegel dergisi de Federal Emniyet Teşkilatı’nın ülke çapında radikal İslamcıları ve onların çevrelerindeki kişileri çok daha yakından izlenmeye aldığını duyurdu. Güvenlik yetkililerinin Almanya'da saldırı düzenleyebileceğinden şüphelenilen 260 radikal İslamcı yaşadığından yola çıktığını aktaran dergi, bir saldırı olabileceğine dair somut bilgilerin ise olmadığını yazdı.

Mevlana Camisi'ndeki yangın kundaklama çıktı

Polis önce olayda bir kasıt bulunmadığını, yangının teknik nedenlerden çıktığını açıklamıştı.

Mevlana Camisi'ndeki yangın kundaklama çıktı    ©CD
Mevlana Camisi'ndeki yangın kundaklama çıktı ©CD

Berlin’deki Mevlana Camii'nde geçen Pazartesi gecesi çıkan yangınla ilgili muamma polis yetkililerinin son açıklamalarıyla yeni bir boyut kazandı. Berlin polis yetkilileri yürütülen incelemeler sonucunda olay yerinde ‘yanıcı sıvı madde’ izleri bulunduğunu duyurdu, yangının nedeninin kundaklanma olduğunu ve bu yüzden soruşturmanın tekrardan başlatıldığını açıkladı. Berlin’de Türklerin yoğun olarak yaşadığı Kreuzberg semtinde bulunan ve 40 yıldır açık olan Mevlana Camii’nde inceleme yapan yetkililer, ilk önce olayda bir kasıt bulunmadığını, yangının teknik nedenlerden çıktığını açıklamıştı. Yeni blgulardan sonra Berlin İçişleri Senatörü Frank Henkel yangını ‘olağanüstü ciddi’ye aldıklarını belirtirken, Berlin polisi kundaklamayı araştırmak üzere özel bir birimin oluşturulduğu duyurdu. Camide kimsenin bulunmadığı sırada çıkan yangında yaklaşık 1 milyon Euroluk hasar meydana gelirken, cami yetkilileri ve olay yerinde incelemelerde bulunan Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu gibi Türk diplomatlar baştan itibaren olayın kundaklama olduğunu savunuyorlar.

Berlin'deki Türkiye kökenli göçmenler de olaya tepki göstermeye devam ediyor. Yaklaşık 1000 kişilik bir grup yangını ve yetkililerin tutumunu protesto etmek için geçen Cuma Namazını Mevlana Camii’nin önündeki caddede kılarken, Berlin İslam Federasyonu Başkanı ve Mevlana Camii imamı Fazlı Altın, yangının yanısıra kendilerini en çok üzen olayın Alman siyasetçilerin ve diğer dinlerin temsilcilerinin olaya duyarsızlığı olduğunu söyledi.

Almanya’da camilere saldırılarda son zamanlarda büyük artış yaşanıyor. Bundan kısa bir süre önce Leipzig kentindeki bir caminin bahçesine tahta kazıklara saplanmış domuz kafaları bırakılmış, geçen Pazartesi ise Bielefeld kentinde bulunan camide Kuran-ı Kerim yakılarak mescidin içine atılmış şekilde bulunmuştu. Temmuz ayında açıklanan sayılara göre 2012 başından 2014 Mart’ına kadar camilere yönelik olarak yapılan saldırılar 78’i buldu. Sadece Berlin’de son bir yıl içinde dört camiye kundaklama girişimi oldu.

Güncel bir araştırmaya göre üç Alman’dan biri Müslümanların Almanya’ya göçünün yasaklanmasını istiyor. Münster Üniversitesi'nin araştırması Avrupa'da en çok Almanların İslam'a önyargılı baktığını da ortaya koydu. Hollandalı, Danimarkalı Ve Fransızların yüzde 20'si İslam'ı ‘Toleranslı bir din’ olarak tanımlarken, Almanların sadece yüzde 5'i İslam'ın hoşgörülü olduğunu düşünüyor. Öte yandan Almanların yüzde 70’i cami inşaatlarına karşı.

 

 

Cumhurbaşkanlığı seçimi için oy verme işlemi başladı

Yurtdışındaki 2 milyon 798 bin seçmenin, 1 milyon 350 bini Almanya’da yaşıyor.

Berlin'de seçim Olimpiyat Stadı'nda yapılıyor    ©CD
Berlin'de seçim Olimpiyat Stadı'nda yapılıyor ©CD

Türkiye’de yapılan bir seçim için yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarının oy kullanma rüyası bugün gerçek oldu. Yüksek Seçim Kurulu’nun aldığı karar uyarınca, ilk etapta Almanya, ABD, Fransa ve Hollanda gibi toplam 15 ülkede yaşayan vatandaşlar 10 Ağustos'ta yapılacak ve ilk kez halk tarafından seçilecek cumhurbaşkanlığı seçimi için sandık başına gitti. Toplam 56 ülkede sandık kurulurken, yurt dışında oy kullanma süresi 3 Ağustos pazar akşamına kadar sürecek. Yurtdışındaki 2 milyon 798 bin seçmenin, 1 milyon 350 bini Almanya’da yaşıyor. Almanya’da sandıklar Hannover, Düsseldorf, Essen, Frankfurt, Karlsruhe ve Münih ile Berlin’de kuruldu. Berlin Olimpiyat Stadı ve diğerleri fuar alanı olan oy kullanma merkezleri için Yüksek Seçim Kurulu, 4 milyon Euro kira bedeli ödedi. Oy kullanılan mekanlara gazeteciler ve Alman polisler alınmazken, güvenliğin sağlanması için içeride özel güvenlik personeli görevlendirildi. Bugün Berlin’in tarihi Olimpiyat Stadı’na oylarını atmaya gelenler, ilk kez yurtdışında oy vermenin heyecanını yaşadı.

Vatandaşların randevu aldığı tarihte oy kullanması zorunluluğu ve ayrıca birçok ülkede okul tatillerinin sürmesi nedeniyle seçime katılımın beklenenin çok altında kalacağı tahmini yapılıyor. YSK Başkanı Sadi Güven, yurt dışında yaşayıp cumhurbaşkanlığı seçimi için randevu alan Türk vatandaşı sayısının, seçmen kütüklerinde 2 milyon 798 bin 709 kişi bulunmasına rağmen sadece 248 bin 287 olduğunu açıkladı. T.C. Berlin Başkonsolosu Ahmet Başar Şen, izin dönemi nedeni ile ilginin az kaldığını doğrulurken, randevu alamayan seçmenlere sistemin otomatik randevu tarihi dağıttığını hatırlattı ve bu ilk seçim kapsamında ileriye yönelik tecrübe edindiklerini de belirtti.

Öte yandan 3 Ağustos'a kadar sürecek seçim sonunda yurtdışında kullanılan oylar toplanarak önce konsolosluklara götürülecek, sonra da diplomatik kargo olarak uçaklarla Ankara’ya gönderilecek ve orada 10 Ağustos tarihinde diğer oylarla birlikte sayılacak. Ayrıca yurtdışı seçmen kütüğünde kaydı bulunan her seçmenin, eğer yurt dışında oyunu kullanmadıysa, 10 Ağustos tarihine kadar Türkiye’ye giriş ve çıkışlarda gümrük kapılarında oy atma hakkı bulunuyor.

 

Merkel 60 yaşında

Merkel, 2016’da görevinden ayrılmayı planlıyor.

Erkekler arasında en güçlü kadın: Merkel    ©BKA/Kugler
Erkekler arasında en güçlü kadın: Merkel ©BKA/Kugler

Forbes dergisi tarafından hazırlanan ‘Dünyanın En Güçlü Kadınları’ listesinin birinci sırasında yıllardır aynı isim yer alıyor: Almanya Başbakanı Angela Merkel. Geçen sonbaharda 2005 ve 2009 yıllarının ardından üçüncü kez başbakan seçilen Merkel 2012 yılında yapılan bir araştırmaya göre ise ABD Başkanı Obama’dan sonra dünyanın en etkili ikinci lideri. Angela Merkel bugün 60 yaşına basıyor. Doğum gününü genel başkanlığını yaptığı Hıristiyan Demokrat Birlik CDU’nun Berlin’deki Genel Merkezi Konrad Adenauer binasında görkemli bir parti ile kutlayacak olan Merkel’i davetine Cumhurbaşkanı Gauck’un yanısıra ülkenin politik, ekonomi, sanat, spor ve moda dünyasının önde gelen hemen tüm ünlü isimleri katılacak. Doğu Almanya kökenli olan Merkel’in siyasi kariyeri 1989 yılında, Berlin Duvarı’nın yıkıldığı dönemde başlamıştı, o yıllarda Hıristiyan Demokrat Birliği CDU bünyesinde etkin siyasete atılan Merkel, 2000 yılından bu yana Birlik Partileri’nin Genel Başkanı. Başbakan olduğu dönemde partisi CDU’da, çoğunluğu Katolik, erkek, ağır muhafazakâr ve Batı Almanya kökenli üyelere karşı, Protestan, Doğu Almanya kökenli ve evli ama çocuksuz bir kadın olarak çok uzun dayanamayacağı görüşü ağır basan Merkel, başbakanlık koltuğundaki dokuzuncu yılında her zamankinden daha güçlü ve popüler. Kamuoyu araştırmalarında halkın yüzde 70’i, Merkel’den başbakan olarak memnun olduklarını belirtiyor. Sakin ve sade yaşam tarzı ile sokakdaki vatandaşlarla samimiyeti Merkel’in en büyük özelliklerinden biri. İnsanlar Merkel’e genelde Almanca’da anne anlamına gelen ‘Mutti’ şeklinde sesleniyor. Dünyanın en güçlü devletlerinden birinin başında olmasına rağmen onyıllardır oturduğu apartman katında yaşamını sürdürmesi, kadın politikacılara verdiği destek ve kariyerlerinin önünü açması Merkel’in diğer beğenilen yönleri. Özel yaşamını kamuoyu ile pek paylaşmayan ve önemli olanın özel hayatı değil, bir başbakan olarak icraatları olduğu görüşünü sıklıkla dile getiren Merkel, siyaset sahnesinde ise iktidar konusundaki önsezileri, uluslararası alanda taktik-stratejik hamleleri, nitekim Euro Bölgesi’nde patlayan borç krizi boyunca gösterdiği sükunet ile dünya siyasetinde en önemli aktörlerinden biri haline geldi. Merkel’in Türkiye’nin AB üyeliğine olan karşıtlığı biliniyor, ancak aynı zamanda birçok fırsatta ülkede yaşayan Türkiye kökenli göçmenlere sıcak ve yapıcı yaklaşımı sonrasında Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’ne oy veren Türklerin sayısının sürekli arttığı gözlemleniyor. Merkel son bir yıl içinde NSA tarafından telefonunun dinlenmesi sonrasında yaşanan skandal ile bağlantılı sıkıntılı bir dönem yaşadı ve ABD’ye karşı pasif kalmakla eleştirildi.

Bu arda Alman basınından Merkel’İn 60. Doğum günü öncesinde çıkan haberlerde dergi, görev süresinin sonuna kadar başbakanlık yapmayı planlamadığı iddialarına yer verildi. Haberlere göre Merkel, 2017’de tamamlanacak görev süresinden önce, 2016’da görevinden ayrılmayı planlıyor. Merkel’in görevinden erken ayrılarak halefine seçim öncesinde zaman kazandırmayı amaçladığı öne sürülüyor. Merkel’in halefi olarak Savunma Bakanlığı koltuğundaki ilk kadın poltikacı Berlin’deki siyaset koridorlarında Merkel’in emekli olmasının ardından kocası fizik profesörü Joachim Sauer ile birlikte Amerika kıtasını boydan boya kat eden uzun bir geziye çıkmayı planladığı da dillendiriliyor.

 

Seçimlere başvuru 9 Temmuz Çarşamba sona eriyor.

Yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarının ilk kez oy kullanabileceği seçimler için uygulanacak prosedür  işliyor. 

YSK seçim için hazırlıklarını sürdürüyor   ©ysk.gov.tr
YSK seçim için hazırlıklarını sürdürüyor ©ysk.gov.tr

Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı seçimi için adaylar kesinleşti ve takvim belirlendi. Yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarının ilk kez oy kullanabileceği seçimler için uygulanacak prosedür de işliyor. Yurtdışı seçimi için 56 ülkede, 118 temsilcilikte sandık kurulacak. Yüksek Seçim Kurulu, Almanya, Fransa ve Hollanda gibi Türkiye kökenli göçmen nüfusun çok yoğun olduğu ülkelerde stat, kongre merkezi, salon gibi büyük yerler kiraladı. Almanya’da yaşayan 1 milyon 384 bin seçmenin oy kullanması için 7 bölge belirlendi. Yurtdışında oy verme işlemi 31 Temmuz-3 Ağustos tarihleri arasında gerçekleşecek; ancak gerek kurulacak sandıklarda gerekse tatil için gidilen Türkiye’de gümrük kapılarında oy kullanabilmek için seçmen kütüğüne kayıtlı olmak gerekiyor. Kütüğe kayıt için gerekli süre ise önümüzdeki 9 Temmuz Çarşamba Türkiye saati ile 17:00'de sona eriyor. Vatandaşların yurtdışı seçmen kütüğünde kayıtlarının olup olmadığını Yüksek Seçim Kurulu’nun www.ysk.gov.tr internet adresinden araştırması gerekiyor. Kayıtları olmayanların 9 Temmuz’a kadar bağlı bulundukları konsolosluklara bizzat başvuru yaparak adres beyanında bulunmaları şart. Bu tarihten sonra seçmen kütüğüne kayıt amacıyla adres beyanı işlemi yapılması mümkün değil. Kaydı bulunan ve oy vermek isteyen vatandaşlar için ikinci koşul randevu almaları gerekliliği. Randevu alma tarihi 21 Temmuz günü saat 08.00’de başlıyor ve 25 Temmuz günü saat 16.00’ya kadar sürüyor.

Randevu almayan, fakat Yurtdışı Seçmen Kütüğü’nde ismi bulunan kişilere SEÇSİS sistemi otomatik olarak bir randevu belirleyip, bir sandığı atayacak, bunun neresi olduğu ise 25 Temmuz’dan sonra YSK sayfasından öğrenilebilecek.

Öte yandan örneğin Almanya’da birinci ve ikinci nesil Türkiye kökenli göçmenin çoğunlukla internet kullanmadığını hatırlatan bazı uzmanlar, bu yüzden yurtdışında seçimlere katılımın düşük kalabileceğini öne sürüyor. Bu arada Türkiye’de tatile giden vatandaşlar ise gümrüklerde, birinci tur için 26 Temmuz ile 10 Ağustos arasında, ikinci tur için ise 17 ile 24 Ağustos arasında oy kullanabilecek.

 

 

 

Cumhurbaşkanlığı seçimi için geri sayım başladı

Yurt dışındaki seçmenler için ilk oylama 31 Temmuz-3 Ağustos 2014 tarihlerinde.

Büyükelçi Hüseyin Avni Karslıoğlu, seçimler sırasında seçim düzenlenecek mekanların dış güvenliğinin Alman makamlarınca sağlanacağını açıkladı.  ©CD
Büyükelçi Hüseyin Avni Karslıoğlu, seçimler sırasında seçim düzenlenecek mekanların dış güvenliğinin Alman makamlarınca sağlanacağını açıkladı. ©CD

Türkiye’nin 12. cumhurbaşkanı seçimi, ilklere sahne olacak. ‘En önemli ilk’ kuşkusuz cumhurbaşkanının Türkiye tarihinde ilk kez halk oyuyla doğrudan seçilecek olması. Genel oyla yapılacak seçimde, geçerli oyların salt çoğunluğunu alan aday, beş yıllığına cumhurbaşkanı seçilecek. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün görev süresinin sona ermesi nedeniyle ilk turu Türkiye’de 10 Ağustos'ta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimimin bir diğer ilki ise, yurt dışında yaşayan Türk vatandaşların da ilk kez bulundukları ülkelerde Köşk seçimi için oy kullanabilecek olmaları. Daha önce sadece gümrük kapılarında oy kullanabilen vatandaşlar için, Seçim Kanunu’nda yapılan değişiklikler sonrasında 56 ülkede sandık kurulacak. Yüksek Seçim Kurulu’nun verilerine göre Rusya'dan Avustralya'ya, Kanada'dan Yeni Zelanda'ya kadar 126 ülkede Türkler yaşıyor. Ancak Yüksek Seçim Kurulu, 500'ün altında seçmenin bulunduğu ülkelerde sandık kurmayacağını, bu nedenle 56 ülkede oy verme işlemi yapılacağını duyurdu. Verilere göre yurt dışında oy hakkı bulunan Türk vatandaşılarının sayısı 2 milyon 750 bin 820. Bunun 1 milyon 380 bin 903'ü Almanya'da oy verecek. Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu bu seçimim yurt dışında yaşayan Türklerin tarihinde önemli bir dönüm noktası olduğu görüşünde.

 

Oy kullanma işlemi hemen tüm ülkelerde öncelikle konsolosluklarda yapılacak. Ancak Almanya’daki kalabalık Türk nüfus nedeniyle seçim lojistiği çok daha geniş kapsamlı bir hazırlık gerektiriyor. Oy kullanma takvimi ilgili tüm çalışmaların başlatıldığını açıklayan Büyükelçi Hüseyin Avni Karslıoğlu, seçimler sırasında seçim düzenlenecek mekanların dış güvenliğinin Alman makamlarınca sağlanacağını açıkladı.

 

Vatandaşların oy kullanabilmeleri için Yurtdışı Seçmen Kütüğü’ne kayıtlı olup olmadıklarını öğrenmeleri, kaydı bulunmayanların ise 9 Temmuz 2014 TSİ 17.00’ye kadar bağlı bulundukları konsolosluklara adres kaydı için başvurmaları gerekiyor. Yurt dışındaki seçmenler için ilk oylama 31 Temmuz-3 Ağustos 2014 tarihlerinde. Vatandaşlar belirlenen bu günlerde sadece randevu alarak oy kullanabilecek.

 

Almanya’daki seçmenin büyük bir çoğunluğu Kuzey Ren Vestfalya eyaletinde ikamet ediyor. Başkent Berlin'de bulunan seçmen sayısı 140 bin kişi olarak belirlenirken, seçim merkezi olarak 1936 Yaz Olimpiyatları’nın düzenlendiği tarihi Berlin Olimpiyat Stadı seçildi. Seçimlerinde cumhurbaşkanı adaylarından herhangi biri salt çoğunluğu sağlayamazsa en çok oy alan iki isim ikinci turda Çankaya için yarışacak. Bu durumda yurt dışındaki vatandaşlar için ikinci oylama gene randevu ile 17-20 Ağustos 2014 tarihlerinde olacak.

 

Oy verme işleminin ardından yurtdışından ağzı mühürlü olarak Türkiye’de Yüksek Seçim Kurulu’na gidecek oy torbaları, Türkiye'de alınan sonuçlarla aynı anda açılacak. Öte yandan yaz tatillerini Türkiye’de geçirenler ise eski uygulamada olduğu gibi yine gümrük kapılarında oy verebilecek. Gümrük kapılarında oy verme işlemi 26 Temmuz Cumartesi günü başlayacak.

 

 

 

    

Almanya Türkler çoğunlukla ‘Almanya kupayı dördüncü kez alır’ diyor.

Şimdiye dek üç kez Dünya Şampiyonluğu bulunan Almanlar, Brazilya’daki şampiyonada da büyük favorilerden biri durumunda.

Almanyalı Türkler kupayı Almanya alsın istiyor       ©CD
Almanyalı Türkler kupayı Almanya alsın istiyor ©CD

‘Futbol basit bir oyundur. 11er kişilik iki takım arasında oynanır. Top iki takımın kaleleri arasında gidip gelir. Oyunun sonunda ise Almanlar kazanır.’ İngiltere futbolunun efsanevi isimlerinden Gary Lineker’in Alman futbolu ile ilgili biraz ironi biraz tarihi gerçekleri içeren bu sözlerini dünyada birçok futbolsever paylaşıyor. Almanya futbolda sürekli başarı dedikte akıllara gelen ilk takımlardan biri. Şimdiye dek üç kez Dünya Şampiyonluğu bulunan Almanlar, Brazilya’daki şampiyonada da büyük favorilerden biri durumunda. Bulunduğu grupta Portekiz, Gana ve ABD ile karşılaşacak olan ve futbolseverlerin ‘panzerler’ şeklinde tanımladığı Alman milliler, bahisçilere göre Brazilya’dan sonra kupaya en yakın ikinci aday. Amerika’nın Sesi Türkçe’nin mikrofonunu tuttuğumuz sokaktaki vatandaşlar da çoğunlukla ‘Almanya kupayı dördüncü kez alır’ diyor.

Uzmanlar futbolun Almanya’da kendi başına bir sektör olduğunu, yapılan büyük yatırımların ve Alman Futbol Federasyonu bünyesindeki 26 bine yakın kulübün başka ülkelerle kıyaslanamayacak bir başarı ile adeta bir futbolcu üretim fabrikası gibi çalıştığını belirtiyor. Ülkede, dile kolay yaklaşık 7 milyon lisanslı futbolcu var. Son yıllarda gözlemlenen bir durum ise futbolun, göçmenlerin en büyük tutkularından biri olması ve Türkiye kökenli göçmen gençlerin giderek artan oranda Alman liglerinde ve Alman milli takımlarında kendilerine yer edinmesi. Geçen lig sezonunda 19 Türkiye kökenli futbolcu Bundesliga takımlarında top koştururken, istatistiklere göre, Bundesliga’nın yanısıra ikinci ve üçüncü lig takımlarının alt yapısında yer alan futbolcuların yüzde 20'si Türkiye kökenli, daha alt liglerde yer alan Türk futbol kulüplerinin sayısı ise 1200 civarında.

Alman Milli Takımı da, 2006’dan bu yana çok sayıda göçmen kökenli oyuncuyu barındıran kadrosu ile dikkatleri üzerine çekiyor. Yeni nesil Alman millilerde Türkiye, Tunus, Polonya, Bosna, Nijerya asıllı genç oyuncuların kendilerine yer bulabilmiş olması, uyum sürecinin başarılı bir sonucu olarak yorumlanıyor. Aynı zamanda Klose, Podolski ve Kadihra gibi oyuncular birçok göçmen genç için başarı yolunda örnek oluşturuyor. Bu bağlamda en çok adı geçen isim ise 2009 yılından bu yana ‚panzerlerin‘ vazgeçilmez isimlerinden olan Mesut Özil. Özil’in Almanya formasını giyme kararı başta Başbakan Angela Merkel olmak üzere pek çok kişi tarafından ‘başarılı bir uyum örneği’ olarak değerlendirilmişti. Bir süre Real Madrid’te forma giyen, şimdi ise Arsenal takımında top koşturan Özil’in Türkiye yerine Almanya Milli Takımı'nı tercih etmesinden sonra Türkiye’den menejer ve antrönörler Alman kulüplerini tarayarak Alman disiplini ile yetişen genç yetenekleri keşfedip, Türk futboluna kazandırma yarışı vermeye başladı. Genç futbolcuların milli takım tercihleri Alman ve Türk kamuoyunda gündem oluşturmaya devam ederken, uzmanlara göre iki ülke arasında ‘yetenek avcılığı savaşı’ sürüyor. Son olarak son dönemlerde Almanya futbolunun yetiştirdiği en yetenekli futbolcular arasında gösterilen Emre Can'ın Türkiye A Milli Takımı'nı mı yoksa Almanya A Milli Takımı'nı mı seçeceği merak konusu. Emre Can’ı A Milli Takım'a kazandırmak isteyen Türkiye Futbol Federasyonu’nun yoğun çaba gösterdiği, buna karşılık Almanya Futbol Federasyonu'nun da ülkede tutmak için genç futbolcuya yoğun baskı kurduğu biliniyor.

 

Türkler arasında, okul eğitimlerini bir diploma alamadan yarıda bırakanların sayısı Alman öğrencilere göre rekor oranda çok daha yüksek.

2014 yılı Eğitim Raporu, ülkedeki özellikle genç Türkiye kökenlilerin en büyük sorunlarından olan okul ve mesleki eğitimlerdeki eksikliğin tüm güncelliğini koruduğunu bir kez daha ortaya çıkardı.

Almanya’da kamuoyuna tanıtılan 2014 yılı Eğitim Raporu, ülkedeki özellikle genç Türkiye kökenlilerin en büyük sorunlarından olan okul ve mesleki eğitimlerdeki eksikliğin tüm güncelliğini koruduğunu bir kez daha ortaya çıkardı.

Almanya’da kamuoyuna tanıtılan 2014 yılı Eğitim Raporu, ülkedeki özellikle genç Türkiye kökenlilerin en büyük sorunlarından olan okul ve mesleki eğitimlerdeki eksikliğin tüm güncelliğini koruduğunu bir kez daha ortaya çıkardı. Rapora göre bazı alanlarda küçük olumlu gelişmeler kaydedilmesine rağmen, Türkiye kökenliler arasında, okul eğitimlerini bir diploma alamadan yarıda bırakanların sayısı Alman öğrencilere göre rekor oranda çok daha yüksek. 30-35 yaş aralığındaki göçmenler arasında ne lise ne de bir meslek eğitimi diploması olanların sayısı yaşıtı Almanlara kıyasla beş kat daha fazla. Türkler arasında cinsiyete göre, kadınların yüzde 23'ü, erkeklerin de yüzde 15'i okul eğitimini diploma alamadan sonlandırıyor. Almanlarda bu oran yüzde 9 civarında. Meslek eğitimi konusundaki tabloda da durum pek iç açıcı değil. Türkiye kökenli kadınlarının yüzde 60’ının meslek eğitimi bulunmazken, her iki erkekten biri meslek eğitimi olmadan iş piyasasında kendine şans arıyor. Göttingen Sosyal Araştırmalar Enstitüsü’nün konuyla ilgili raporunda ortaya çıkan gerçek, Türkiye kökenli göçmelerin eğitimlerine yönelik yıllardır dillendirilen iyileştirme taleplerine rağmen durumda bir düzelme görülmemesi. Nitekim 2005’deki sayılarla karşılaştırdıkta meslek eğitimi bulunmayan Türk kadınlarının oranının o dönemde yüzde 70, okul diploması olmayanların oranının ise yüzde 28 olduğu, yani yaklaşık on yılda kaydedilen düzelmenin çok cılız kaldığı dikkati çekiyor.

Alman ve Türk öğrenciler arasındaki farkın hala sosyo-ekonomik durumlarına bağlantılı olduğunun altı çizilirken, fırsat eşitliliğinin adeta kaplumbağa hızında ilerlediği savunuluyor. Bu bağlamda göçmen ailelerin çocuklarının üniversiteye girme şansının Alman akademisyenlerin çocuklarına kıyasla 6 kat daha az olması olumsuz örnek olarak gösteriliyor. Yetkililerin dile getirdiği başka bir gerçek ise Türk ailelerin özellikle meslek eğitiminin önemi konusunda yapılan tüm çağrılara duyarsız kalması. Avrupa Türk İşadamaları Derneği İştişare Kurulu Başkanı Prof. Recep Keskin, Alman eğitim sisteminin hataları olduğunu, ancak verilen imkanları kullanmak açısından Türk ebeveylerin yeterince bilinçli hareket etmediklerini savunuyor.

Bu arada Almanya’da çocuklarının eğitimlerini ihmal eden anne ve babalar için ‘çocuk yetiştirme ehliyeti’ mecburiyeti getirilmesi tartışılıyor. Hrıstiyan Demokrat CDU’dan gelen teklifte, okullarda yapılan sağlık testlerinde çocuklarını ihmal eden ailelerin tespit edilmesi öneriliyor. CDU çocuklarının geleceğine önem vermeyen anne ve babaların, haftalık zorunlu eğitim programlarıyla desteklenmesini ve bilinçlendirilmesini talep ediyor.

 

TGD'de Kenan Kolat dönemi sona erdi

Almanya Türk Toplumu'nun Genel Başkanlığı görevini yürüten Kenan Kolat, görevini bırakacağını açıkladı.

Kenan Kolat'dan veda       ©TGD
Kenan Kolat'dan veda ©TGD

‘Almanya Türkleri’ 1960 ve sonrasında iş bulmak ve yeni bir yaşam kurmak için geldikleri Almanya'da günümüze dek sayıları katlanarak yaşamlarını sürdürüyor ve şu anda neredeyse 4'ncü nesile ulaşmış durumdalar. Eskiden ‘Alamancı’ olarak bilinen, şimdilerde sayıları üç milyonu bulan ve sosyologlar tarafından Türkiye kökenli göçmenler olarak tanımlanan bu kitlenin Almanya’da kalıcı olmaya karar verdikten sonra Alman siyasetine ilgisi her geçen gün artırıyor. Nitekim geçen sonbaharda 22 Eylül seçimlerinde tam 11 Türkiye kökenli milletvekili 630 üyeli Alman Federal Meclisi’ne seçilmeyi başarırken, SPD’li Aydan Özoğuz yeni Federal Hükümet’de Göçten Sorumlu Devlet Bakanlığı görevine getirildi. Almanya Türklerinin yaşadıkları ülkeye uyumlarının bir diğer göstergesi ise dernek ve çatı örgütlerinin son yıllardaki değişimi. 1990’lı yıllara kadar çalışmaları ve bakış açıları genelde Türkiye odaklı olan derneklerin büyük bir çoğunluğu, yüzlerini toplumsal dönüşüme paralel Almanya’ya çevirdi. Almanya’da yaşayan Türkiye kökenlilerin lobisi ve sözcüsü konumunda olan örgütlerden medyada adı en çok geçeni Almanya Türk Toplumu. Kendini Almanya’daki Türklerin en büyük çatı örgütü olarak tanımlayan Almanya Türk Toplumu'nun Genel Başkanlığı görevini yürüten Kenan Kolat, hafta sonunda yapılan genel kurulda sürpriz bir kararla görevini bırakacağını açıkladı. Birçok gözlemci ve özellikle Alman gazetecileri tarafından Almanya’da yaşayan Türklerin sözcüsü olarak görülen ve Alman televizyon programlarında Türkiye ve Almanya’daki Türklerle ilgili programların vazgeçilmez ismi olan Kenan Kolat sağlık nedenleri ile bu kararı verdiğini açıkladı.

10 yıla yakın bir süre Almanya Türk Toplumu'nun Genel Başkanlığı görevini yürüten Kenan Kolat’la ilgili yapılan değerlendirmelerde, Kolat’ın Almanyalı Türkler açısından en önemli başarısının yabancı ve Türk düşmanlığı, İslamofobi, uyum sorunları ve çifte vatandaşlık gibi konulara verdiği kısmen sert tepkilerle, bu konuların kamuoyunda daha değişik açılardan tartışılmasına yol açtığı şeklinde.

Kolat’ın Genel Başkanlığa devam etmemesi üzerine genel kurulda tüzükte yapılan değişiklikle eşbaşkanlık dönemine geçildi. Örgütün eşbaşkanlığına Safter Çınar ile Gökay Sofuoğlu seçildi. Sofuoğlu bundan sonraki çalışmalarında ağırlığı Almanya’daki ırkçılığa karşı verlen mücadele olacağını bildirdi.

Öte yandan Almanya Türk Toplumu'nun kurultayında eski Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulf da onurlandırıldı. 2009 yılında ‘İslam Almanya’ya aittir’ sözleriyle hem büyük beğeni kazanan hem de çok eleştirilen Wulff, ödülünü aldıktan sonra yaptığı konuşmada,Türk toplumunun desteğine dikkati çekerek, ‘Gittiğim her ortamda Türkler bana destek oldular'’ dedi.

Wulff, birçok iyi yetişmiş eğitimli Türk'ün Almanya'da çalışmak yerine Türkiye'ye geri döndüğünü ve bunun aslında Almanya için kayıp olduğunu söyledi.

 

Cumhurbaşkanlığı için seçim sandıkları Olimpiyat Stadyumu'na kurulacak

140 bine yakın seçmen konumunda Türk vatandaşının yaşadığı başkent Berlin’de  sandıklar tarihi Olimpiyat Stadyumu’nda yer alacak.

Berlin’de Cumhurbaşkanlığı seçimi sandıkları tarihi Olimpiyat Stadyumu’nda kurulacak             ©WikipediaCommons
Berlin’de Cumhurbaşkanlığı seçimi sandıkları tarihi Olimpiyat Stadyumu’nda kurulacak ©WikipediaCommons

Türkiye’de Ağustos ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yurtdışında yaşayan Türk vatandaşları bir ilki yaşama fırsatı bulabilecek. Türkiye’de ilk turu 10 Ağustos tarihinde yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi yurtdışındakiler 31 Temmuz ila 3 Ağustos 2014 tarihleri arasında oy kullanabilecekler. Yüksek Seçim Kurulu’nun verilerine göre, yurtdışındaki seçmen sayısı 1,4 milyonu Almanya’da, 85 bini ise ABD’de olmak üzere yaklaşık 2,7 milyon. Bu oran, 50 milyonluk toplam seçmen sayısının yüzde 5’ine tekabül ediyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi için 56 ülkede, 118 temsilcilikte sandık kurulması bekleniyor. Almanya'da Köln, Düsseldorf, Frankfurt, Essen, Berlin, Hannover, Münih ve Karlsruhe olmak üzere toplam yedi değişik noktada seçim sandığı kurulacak. Almanya’da yaşayan Türk vatandaşlarının sayısının yoğunluğu ve güvenlik nedenleri ile seçim sandıklarının diğer ülkere kıyasla Türkiye’nin diplomatik temsilciliklerinin dışında kurulması planlanıyor. Nitekim Düsseldorf, Hamburg ve Münih’de seçim merkezi olarak binlerce kişilik kapasitesi olan konser ve fuar salonları kiralanırken, 140 bine yakın seçmen konumunda Türk vatandaşının yaşadığı başkent Berlin’de ise sandıklar tarihi Olimpiyat Stadyumu’nda yer alacak. Konuyu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Şubat ayında Berlin'e yaptığı ziyarette Başbakan Angela Merkel'le ilk kez konuştuğu belirtilirken, Berlin’deki Türk diplomatlardan alınan bilgilere göre Alman yetkililerin bu konuda yapılan başvuruyu değerlendirdikten sonra Olimpiyat Stadyumu’nun dünyanın en büyük seçim lokaline dönüşmesine yeşil ışık yakması bekleniyor. Buna göre sandıklar, Adolf Hitler’in Nazi rejiminin gövde gösterisi olarak bilinen ve o yüzden ‚tarihin en politize olimpiyatı‘ olarak tanımlanan 1936 Yaz Olimpiyatları için inşa ettirdiği statta bulunan yaklaşık 50 locada kurulacak. 1974 FIFA Dünya Kupası'nda açılış maçına, 2006 FIFA Dünya Kupası’nda da final maçına ev sahipliği yapan 80 bin seyirci kapasitesi olan stadyum, Berlin’in merkezinin hafif dışında. Ancak Türkiye kökenli göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı mahallelerden toplu taşıma araçlarıyla doğrudan ulaşılabiliyor. Ayrıca Türk Milli Takımı’nın Almanya, Galatasaray’ın ise Berlın Hertha takımı ile son yıllarda oynadıkları maçlardan da tanıdık bir mekan. Olimpiyat Stadyumu’nda seçim boyunca güvenliği Berlin polisi sağlarken, sandıkların güvenliğini ve toplanan oyların sağlıklı bir şekilde Türkiye’ye ulaştırılmasını Yüksek Seçim Kurulu ve konsolosluk yetkililerinin sağlaması bekleniyor. Yüksek Seçim Kurulu bundan bir süre önce yurt dışında da siyasi parti temsilcileri ve memurlardan oluşan 5 kişilik bir sandık kurulunun bulunacağını, yurt dışından gelen oyların Türkiye'de alınan sonuçlarla birlikte aynı anda açılacağını duyurmuştu.

Öte yandan Başbakan Erdoğan’ın muhtemelen 23 Mayıs tarihinde Berlin’e gelerek meslektaşı Angela Merkel ile buluşacağı bildirildi. Erdoğan, 24 Mayıs'ta Köln'e geçerek AKP’ye yakın Avrupalı Türk Demokratlar Birliği'nin 10. yıl kutlamasına katılacak ve burada bir konuşma yapacak.

 

Turizm sektörü 2014'de rekor bekliyor

Turizm sektörünün dünya çapındaki aynası olarak tanımlanan Uluslararası Berlin Turizm Fuarı ITB açıldı.

Avrupa’nın güneyindeki ülkelerde süren mali sorunlar ve son haftalarda Ukrayna ile bağlantılı huzursuzluklara rağmen, turizm sektörü dünya genelinde geçen yıla oranla daha fazla turist bekliyor. Geleneksel olarak dört gün süren fuara 180 ülkeden yaklaşık 11 bin şirket ile yaklaşık 170 bin ziyaretçi katılıyor. Fuarın bu yılki konuk ülkesi uyuşturucu kartelleri ve kaçakcılar arasında yaşanan katliam boyutunda olaylarla Avrupa turizm piyasasında imajı çok bozuk olan Meksika. Meksika fuardaki iddiai tanıtımı ile turistin güvenini kazanmaya çalışıyor. Sektör temsilcilerinin verilerine göre Avrupalı turistlerin yaz sezonu için en fazla tercih ettikleri tatil ülkeleri arasında İspanya ile Türkiye başı çekerken, krizden çıkma sinyalleri veren Yunanistan ile Mısır’da adı ilk sıralarda geçen ülkelerden. ITB kapsamında Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü'nün açıkladığı sayılara göre yaklaşık 200 milyonu Avrupa’dan olmak üzere dünyadaki turist sayısı geçen yıl yüzde beş oranında artarak 1 milyar yüz milyona ulaştı. Örgüt, bu rakamın özellikle Çin’de yaşanan turizm patlamasına paralel önümüzdeki senelerde bir buçuk milyara kadar çıkabileceği görüşünde. Dünya çapında en sık tatile çıkanların başında gelen Almanlar’ın turizm harcamaları 65 milyar Euro. Yapılan kamuoyu araştırmalarına göre Almanların yüzde 25’i bu yıl geçen yıla kıyasla daha fazla seyahat etmeyi planlarken, yaklaşık üçte birlik kesim seyahatlarına daha fazla bütçe ayırarak harcayacakları parayı artırmayı düşünüyor. Almanya geçtiğimiz yıl beş milyonla Türkiye’ye de en çok ziyaretçi gönderen ülke konumunda. Türkiye, fuarda geçen yıl olduğu gibi 3 bin metrekarelik bir alanda 130 kuruluş ve sektör temsilcisi ile tanıtılıyor.

Berlinale'de zafer Çin filmi Bai Ri Yan Huo'nun

Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı ödülünü Çinli yönetmen Yinan Diao'nun 'Bai Ri Yan Huo' (Kara Kömür, İnce Buz) adlı filmi kazandı.

Diao Yinan Berlinale'den Altın Ayı ile dönüyor        ©Berlinale
Diao Yinan Berlinale'den Altın Ayı ile dönüyor ©Berlinale

Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı’yı sürpriz bir şekilde Çin Halk Cumhuriyeti'nden ‘Bai Ri Yan Huo’ adlı film kazandı. Diao Yinan’ın yönettiği ve klasik ‘film noir’ tarzı polisiye filmlere göndermeler yapan ‘Bai Ri Yan Huo’ 1999 yılında Çin’in kuzeyinde yaşanan bir dizi cinayetin eski bir polis tarafından çözülmesi olayını yaratıcı resimler ve sürükleyici bir senaryo ile anlatıyor. 6 Şubat’ta başlayan festivalin ana yarışmasındaki 20 film arasından sıyrılan ‘Bai Ri Yan Huo’nun başrolünde oynayan Liao Fan ise festivalin en iyi erkek oyuncusu seçilerek Gümüş Ayı’yı kazandı. En iyi kadın oyuncu ödülü ise usta yönetmen Japon Yoji Yamada’nın ‘Chiisai Ouchi’ adlı filmde rol alan Haru Kuroki’ye gitti. Festrivalin en önemli ikinci ödülü Gümüş Ayı’yı festivalin açılış filmi de olan yönetmen Wes Anderson’un ‘Grand Budapest Hotel’ adlı filmi kazandı. Berlinale’nin baştan ön plana çıkan filmlerinden olan ‘Grand Budapest Hotel’, 2. Dünya Savaşı öncesinde ünlü bir Avrupa otelinin kapıcısı Gustave H ile zamanla onun en güvenilir arkadaşı haline gelen lobby-boy Zero Moustafa’nın hikayesini anlatıyor. Eleştirmenler tarafından Altın Ayı için favori gösterilen Richard Linklater’in ‘Boyhood’u en iyi yönetmen ödülü ile Berlin’den ayrıldı. En son Before Midnight filmiyle izleyici karşısına çıkan Linklater'ın senaryosunu yazıp yönettiği film, Teksaslı bir ailenin ve çocuklarının 6 yaşından itibaren 12 yıl boyunca süren büyüme evresini, bu süreç boyunca yaşananları beyaz perdeye aktarıyor. 400 filmin seyirci ile buluştuğu festivalde İngiliz yönetmen Ken Loach tüm sanat yaşamı için Altın Ayı onur ödülünün sahibi oldu.

64. kez düzenlenen bu yılki Uluslararası Berlin Film Festivali programında Türkiye Sineması'ndan dört uzun, bir de kısa metrajlı film yer aldı. Türk Sineması'nın ilk eseri olarak kabul edilen ‘Ayastefanos'taki Rus Abidesinin Yıkılışı’ adlı belgeselin çekilişinin 100. Yıldönümünde festivalde yer alan Türk filmleri büyük beğeni topladı. Festivalin ‘forum’ bölümünde, yönetmenliğini Melisa Önel'in yaptığı ve Mira Furlan, Timuçin Esen ile Ahmet Rıfat Şungar'ın rol aldığı ‘Kumun Tadı’ adlı yapım seyirciyle buluştu. Eleştirmenler tarafından çok olumlu tepkiler alan film Karadeniz'de bir sahil kasabasında insan kaçakçılığı yapan Hamit’in, botanik bilimcisi olan yabancı bir kadınla ilişkisi ve kasabada birkaç gün mahsur kalan kaçak göçmenlerle hayatlarının kesişmesinin hikayesini anlatıyor. Semih Kaplanoğlu’nun 2010 yılında Berlinale’yi kazanan ‘Bal’ filmini anımsatan sinema dili ve temposuyla dikkati çeken filmin yönetmeni beyazperdeye farklı anlatımları yansıtmayı amaçladığını belirtiyor.

Kumun Tadı’nın Türkiye’de ilkbahar aylarında vizyona girmesi planlanıyor.

Festivalin Panorama bölümünde ise Kutluğ Ataman'ın Almanya ve Türkiye yapımı 'Kuzu’ filmi büyük ilgi gördü. Prestijli ‘Cicae Art Cinema Award’ ödülünü kazanan filmde başrolleri paylaşan Nesrin Cavadzade, Cahit Gök ile Erzincanlı küçük oyuncular Mert Taştan ve Sıla Lara Cantürk Berlinale’deki prömiyerde büyük alkış aldı. Kutluğ Ataman’ın Erzincan’da doğduğu köyde çektiği film, babası İsmail'in sünnet düğününün masraflarını karşılayacak parası olmaması nedeniyle korkular geçiren Mert’in bakış açısından Anadolu’nun birçok yerinde devam eden toplumsal baskılara, gelenek ve törelere eleştirisel bir bakış getiriyor. Son yıllarda özellikle video enstalasyon alanındaki çalışmaları ile dünya çapında tanınan bir sanatçı olan Ataman bu kez sinemaya yönelmesini beyaz perdenin doğrudan duygulara hitap eden özelliği ile gerekçelendiriyor. ‘Kuzu’ filminin Türkiye'deki ilk gösteriminin Adana Altın Koza Film Festivali'nde yapılması hedefleniyor.

Öte yandan Berlinale’de ‘Generation 14plus’ bölümünde Türkiye, Almanya, Hollanda ve Yunanistan ortak yapımı olan, Zeynep Dadak ile Merve Kayan'ın ‘Mavi Dalga’, ‘Generation Kplus’ bölümünde Türkiye, Almanya ve Fransa yapımı Hüseyin Karabey'in Kürtçe çektiği ‘Were Denge Min’, kısa metrajlı filmler arasında da Hasan Serin'in ‘Ağrı ve Dağ’ filmi de gösterime girdi.

 

 

Ludmila Dalaman

 

Berlinale 2014 heyecanı başladı

Berlinale perdelerini Wes Anderson’un yönettiği ‘Grand Budapest Hotel’ filminin gösterimiyle açtı.

Wes Anderson‘un Grand Budapest Hotel‘i, oyuncularının da katılımıyla Berlinale'yi açtı        ©Berlinale
Wes Anderson‘un Grand Budapest Hotel‘i, oyuncularının da katılımıyla Berlinale'yi açtı ©Berlinale

Uluslararası Berlin Film Festivali Berlinale’de kırmızı halı heyecanı başladı. Bu yıl 64.sü düzenlenen festival perdelerini İngiliz ve Alman yapımı Wes Anderson’un yönettiği ‘Grand Budapest Hotel’ filminin gösterimiyle açtı. Berlinale Palast’taki açılış filmi galasında oyuncular Bill Murray, Ralph Fiennes, Jeff Goldblum, Saoirse Ronan, Tilda Swinton, Adrian Brody, Willem Dafoe ve Edward Norton hazır bulundu. Wes Anderson’ın filmi daha şimdiden bu yılın istisna filmlerinden birisi olmaya aday. Merakla beklenen film, yönetmenin klasik tarzını seven sinemaseverleri fazlasıyla tatmin edecek. Kısacık kariyerine rağmen her yıl yeni bir film çıkaran, hem de her seferinde biraz farklı bir şey deneyerek sınemaseverleri ters köşeye yatırıp estetik zekasıyla hayretler içinde bırakan Wes Anderson‘un sihri hâlâ yerinde. Film, Doğu Avrupa’da yer alan hayali bir ülkede, iki dünya savaşı arasındaki zaman diliminde geçiyor ve Avrupa’nın o dönemdeki politik durumuna da önemli göndermelerde bulunuyor.

Bu yıl Berlinale’de değişik kategorilerde toplam 400 film gösterilecek. İçlerinde Christoph Waltz’in de bulunduğu jüri ise yarışma kategorisinde yer alan 20 filmin içinden Altın Ayı ve Gümüş Ayı ödüllerinin sahiplerini belirleyecek. Yarışan yapımlar arasında büyük Hollywood yapımları olduğu gibi dünyanın dört bir yanından yarışmaya layık bulunmuş büyüklü küçüklü yapımlar, deneyimli yönetmenlerin filmleri olduğu gibi ilk filmler de var. Berlinale 15 Şubat’ta düzenlenecek gala ile sona erecek. 2010 yılında Türkiye'den Semih Kaplanoğlu imzalı ‚Bal‘ filmi Altın Ayı'ya layık görülmüştü. Ancak bu yılki ödül yarışına herhangi bir Türk filmi katılmıyor.

 

Ludmila Dalaman

Berlinale bu akşam başlıyor

Cannes Film Festivali’nden sonra dünya çapındaki en önemli ikinci sinema festivali sayılan Berlin Film Festivali Berlinale bu akşam başlıyor.

Berlinale'yi ’Grand Budapest Hotel’ açacak           © 2013 Twentieth Century Fox
Berlinale'yi ’Grand Budapest Hotel’ açacak © 2013 Twentieth Century Fox

Sinema dünyasının kalbi bu akşamdan itibaren 15 Şubat’a kadar Berlin’de atacak. Almanya'nın en büyük kültür etkinliği ve aynı zamanda Cannes Film Festivali’nden sonra dünya çapındaki en önemli ikinci sinema festivali sayılan Berlin Film Festivali Berlinale bu akşam başlıyor. Berlinale, festivalin kalbi Berlin'in Marlene Dietrich Meydanı'ndaki Berlinale Palast’da ’Grand Budapest Hotel’ filminin gösterimiyle başlayacak. Başrolde Ralph Fiennes ve Tony Revolori'nin yanı sıra Adrien Brody, Willem Dafoe ve Tilda Swinton'un yer aldığı filmde çalınan bir tablonun hikayesi anlatılıyor. 64.sü düzenlenecek festivalde Altın ve Gümüş Ayı için bu yıl 20 film yarışacak. Festivalin jüri başkanlığını 'Brokeback Mountain', 'Kaplan ve Ejderha' gibi Ang Lee filmlerinin yapımcısı James Schamus yapıyor. Berlinale yönetimi festivale tanınmış çok sayıda yönetmenin yanı sıra George Clooney, Bradley Cooper, Charlotte Gainsbourg, Matt Damon, Catherine Deneuve, Forest Whitaker, Bruno Ganz, Uma Thurman ve Viggo Mortensen gibi yıldız oyuncularının geleceğini belirtti. ABD'den Richard Linklater'in ‘Boyhood’, , Fransa’dan Rachid Bouchareb'in ‘La voie de l'ennemi’, gene Fransa'dan 92 yaşındaki yönetmen Alain Resnais'in '’Aimer, boire et chanter’, erotik sahneleri ile sinemalara gelmeden tartışmalara neden olan Danimarkalı Lars von Trier'in ‘Nymphomaniac’ ve George Clooney'nin ‘The Monuments Men’ adlı filmleri festivalin merakla beklenen diğer filmlerinden sadece birkaçı. 21 Mart’da Türkiye sinemalarında gösterilmeye başlanacak olan ‘The Monuments Men’ Hitler döneminde zorbalıkla el konulan, Yahudilere ait sanat koleksiyonlarının İkinci Dünya Savaşı sonunda harabeye dönmüş Berlin’inde Amerikalı askerler tarafından kurtarılmasını konu alıyor. Festivalde, 10 gün boyunca 409 film gösterilecek. Bu filmlerden altısı Türkiye kökenli yönetmenlerin imzasını taşıyor. Berlinale‘nin prestijli ’Forum’ bölümünde, yönetmenliğini Melisa Önel'in yaptığı ve Mira Furlan, Timuçin Esen ile Ahmet Rıfat Şungar'ın oynadığı ‘Kumun Tadı’ adlı film gösterilecek. Panorama bölümünde ise Kutluğ Ataman'ın Almanya ve Türkiye yapımı ‘Kuzu’ seyirci karşısına çıkacak. Çekimleri Erzincan'da gerçekleştirilen yapımda çocuk oyuncular Mert Taştan ve Sıla Cantürk başrollerde. Berlin'in art-house sinemada yeni eğilimlere odaklandığı Panorama bölümünde Umut Dağ'ın Avusturya yapımı ‘Risse im Beton’ filmi de yer alırken, Generation 14plus bölümünde Zeynep Dadak ile Merve Kayan'ın ‘Mavi Dalga’, Generation Kplus bölümünde Hüseyin Karabey'in Kürtçe çektiği ‘Were Denge Min’, kısa metrajlı filmler arasında da Hasan Serin'in ‘Ağrı ve Dağ’ filmi gösterime girecek.

 

Ludmila Dalaman

Berlinale 2014'ün programı açıklandı

 

Berlin'de Altın ve Gümüş Ayı için bu yıl 20 film yarışacak. Türkiye yarışmada yok, ama yan programlarda altı filmle temsil ediliyor.

 

George Clooney festivalde Berlin yakınlarında çektiği The Monuments Men'i gösterecek       ©Internationale Filmfestspiele Berlin Sam Jones
George Clooney festivalde Berlin yakınlarında çektiği The Monuments Men'i gösterecek ©Internationale Filmfestspiele Berlin Sam Jones

6 – 16 Şubat tarihleri arasında bu yıl 64.sü düzenlenecek olan Berlin Film Festivali’nin programı kesinleşti. Altın ve Gümüş Ayı için bu yıl 20 film yarışacak. Festivalin jüri başkanlığını 'Brokeback Mountain', 'Kaplan ve Ejderha' gibi Ang Lee filmlerinin yapımcısı James Schamus yapıyor.

 

Türk filmlerinin yarışma bölümünde yer almadığı festivalde, ''Altın Ayı'' ve ''Gümüş Ayı'' için yarışacak filmler şöyle:

"Çin Halk Cumhuriyeti'nden Yinan Diao'nun ''Bai Ri Yan Huo'', ABD'den Richard Linklater'in ''Boyhood'', Japonya'dan Yoji Yamada'nın ''Chiisai Ouchi'', Arjantin, Uruguay, Almanya ve Fransa ortak yapımı Benjamin Naishtat'ın ''Historia del miedo'', Almanya'dan Edward Berger'in ''Jack'', Norveç, İsveç ve Danimarka ortak yapımı Hans Petter Moland'ın ''Kraftidioten'', Almanya'dan Dietrich Brüggemann'ın ''Kreuzweg'', Arjantin, Almanya ve Hollanda ortak yapımı Celina Murga'nın ''La tercera orilla'', Fransa, Cezair, ABD ve Belçika ortak yapımı Rachid Bouchareb'in ''La voie de l'ennemi'', Avusturya'dan Sudabeh Mortezai'nin ''Macondo'', Brezilya ve Almanya ortak yapımı ''Praia do Futuro'', Çin Halk Cumhuriyeti'nden Ye Lou'nun ''Tui Na'', Almanya'dan Feo Aladag'ın ''Zwischen Welten'', Çin Halk Cumhuriyetinden Hoa Ning'in ''Wu Ren Qu'', Fransa'dan Alain Resnais'in ''Aimer, boire et chanter'', İngiltere'den Yann Demange'ın '' '71'', İspanya, Kanada ve Fransa yapımı Claudia Llosa'nın ''A loft'', Almanya'dan Dominik Graf'ın ''Die geliebten Schwestern'', Yunanistan, Almanya ve Kıbrıs Rum Kesimi yapımı Yannis Economides'in ''Stratos'', İngiliz ve Alman yapımı Wes Anderson'un ''Grand Budapest Hotel'' filmi.Bu bölümde yer alan Fransa ve Almanya yapımı Christophe Gans'ın ''La belle et la bete'', Almanya ve ABD yapımı George Clooney'nin ''The Monuments Men'' ve Lars von Trier'in ''Nymphomaniac'' adlı filmleri yarışma dışında gösterilecek. Berlinale, festivalin kalbi Berlin'in Marlene Dietrich Meydanı'ndaki Berlinale Palast ''Grand Budapest Hotel'' filminin gösterimiyle başlayacak.

 

Festivalede Türkiye’den altı film gösterilecek.

 

Berlinale‘nin ''Forum'' bölümünde, yönetmenliğini Melisa Önel'in yaptığı ve Mira Furlan, Timuçin Esen ile Ahmet Rıfat Şungar'ın oynadığı ''Kumun Tadı'' adlı film gösterilecek. Panorama bölümünde ise Kutluğ Ataman'ın Almanya ve Türkiye yapımı ''The Lamb-Kuzu'' ve Umut Dağ'ın Avusturya yapımı ''Risse im Beton'' filmi yer alırken, "Generation 14plus" bölümünde Türkiye, Almanya, Hollanda ve Yunanistan ortak yapımı olan, Zeynep Dadak ile Merve Kayan'ın ''Mavi Dalga'', "Generation Kplus" bölümünde Türkiye, Almanya ve Fransa yapımı Hüseyin Karabey'in ''Sesime gel'' (Were Denge Min), kısa metrajlı filmler arasında da Hasan Serin'in ''Ağrı ve Dağ'' filmi gösterime girecek.

 

Ludmila Dalaman

 

Türk-Alman Bilim Yılı başladı

Almanya ile Türkiye arasındaki bilim ve araştırma işbirliğini geliştirmek için ilan edilen 2014 Türk-Alman Bilim Yılı başladı.

Johanna Wanka ve Fıkı Işık Türk-Alman Bilim Yılı'nı başlatan imzayı attı              ©BMBF Jessica Wahl Wahluniversum
Johanna Wanka ve Fıkı Işık Türk-Alman Bilim Yılı'nı başlatan imzayı attı ©BMBF Jessica Wahl Wahluniversum

Almanya Federal Bilim ve Araştırma Bakanlığı ile Türkiye Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, yıl boyunca düzenlenecek etkinliklerle iki ülke arasındaki bilimsel işbirliğine yeni bir ivme kazandırmayı amaçlıyor. Federal Bilim ve Araştırma Bakanı Johanna Wanka ve Türk meslektaşı Fikri Işık’ın katılımıyla başlatılan etkinlikler kapsamda bilim ve araştırma işbirliğini içeren bir dizi anlaşmaya imza atıldı. Düzenlenen törende konuşan Johanna Wanka, iki ülkenin de üniversitelerarası işbirliği ile ortak bilimsel araştırmalara çok büyük önem verdiğini, nitekim şu anda üniversiteler arasında 848 ortak bilimsel çalışma olduğunu söyledi. Türkiye ile olan çok yakın akademik ilişkilerin Hitler döneminde Almanya’dan kaçmak zorunda kalan bilim insanlarının Türkiye’ye davet edilmesiyle başladığını hatırlatan Wanka, İstanbul’da geçen yıl kurulan Türk Alman Üniversitesi’nin iki ülke arasında çok önemli bir işlev gördüğünü belirtti. Söz konusu üniversitede hukuk, mekatronik ve işletme dallarında 130 öğrenci öğrenim görüyor. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık ise konuşmasında Türk-Alman Bilim Yılı kapsamındaki etkinliklerinin iki ülkedeki bilim çevreleri ve kurumların kendilerini geliştirmesini sağlayacağını, aynı zamanda yapılacak bilimsel araştırma ve yatırımların ‘Türkiye'nin bulunduğu coğrafi konum nedeniyle üçüncü ülkeler için de verimlilik ve yeni olanaklar’ anlamına geldiğini söyledi. Almanya’da yaşayan Türk kökenli gençlerin artık akademik eğitimden de geçtiğini belirten bakan, girişimci ve akademisyen sayısının da ciddi derecede arttığını ifade etti. Bakan Işık yaşadıkları ülkelerde iyi eğitim alan Türk kökenli gençleri ‘büyük bir potansiyel’ olarak tanımlarken, bu gençlerin Türkiye ve Almanya arasındaki bilimsel ilişkilere yeni bir boyut ve derinlik kazandıracaklarını belirtti.

‘Bilim Ulusları Birbirine Bağlar’ sloganıyla açılan Türk-Alman Bilim Yılı kapsamında iletişim, nano ve biyoteknolojiler, yenilenebilir enerji gibi konular ağırlıklı olarak irdelenecek. Ayrıca Alman ve Türk üniversitelerinde yıl boyunca çok sayıda konferans ve özel etkinlikler düzenlenecek.

 

Berlin'de tarım politikalarına protesto

Tarım politikalarını protestoyu amaçlayan gösteriye en az 30 bin kişi katıldı.

Tüketiciler 'önce sağlıklı gıda' diyor     ©Grüne Woche Skubbe
Tüketiciler 'önce sağlıklı gıda' diyor ©Grüne Woche Skubbe

Alanında dünyanın en büyüğü olan Uluslararası Tarım ve Gıda Fuarı Yeşil Hafta bu yıl 79'uncu kez düzenleniyor. ‘Gıda sanayinin vitrini’ olarak da tanımlanan fuarda, tarım endüstrisindeki son teknolojiler ve ürünler sergilenirken, aynı zamanda dünyanın dört bir yanından tarımla ilgili politikacı ve uzmanlar küresel tarım politikaları ile tüketiciyi koruma stratejilerini tartışabildikleri bir platforma sahipler. Ancak daha ucuz gıda uğruna kitlesel hayvan yetiştirme yöntemlerinin artması, buna paralel besicilikte kanatlı hayvanlara yüksek dozlarda antibiyotik verildiğinin ortaya çıkması gibi skandalların artması tüketicileri tedirgin eden gelişmeler. Nitekim Yeşil Hafta kapsamında dün düzenlenen ve tarım politikalarını protestoyu amaçlayan gösteriye en az 30 bin kişi katıldı. Son yıllarda Berlin’de düzenlenen katılımcı sayısı en yüksek gösteride endüstriyel tarım ve hayvancılık uygulamalarının sona erdirilmesi ve genetiği değiştirilmiş organizmalar içeren ürünlerin de yasaklanması talep edildi. ABD ve Kanada gibi tarımcılık konusunda ilk sıralarda olan kimi ülkeler genetiği değiştirilmiş organizmalar ile üretim projelerine ağırlık vererek biyoteknolojik tarım için yeni sahalar açarken, hayvan üreticileri, çevre ve tüketici örgütleri genetiğiyle oynanmış gıdaların insan sağlığına ve çevreye zarar verdiğini savunuyor. Yeşil Hafta kapsamında genetiği değiştirilmiş organizmalarların yer aldığı gıdaları savunanlar ise kendi ürünlerinin en önemli avantajlarını, üretimin klasik ürünlere göre 10 katına kadar artması ve besleyicilik oranının çok daha yüksek olması olarak tanımlıyorlar. Dünya nüfüsunun 2050 yılında 9 milyar 600 milyona ulaşacağını savunan birçok uzman daha fazla gıda kaynağına ihtiyaç duyulacağını, mevcut gıda üretiminin yüzde 70 oranında artması gerekeceğini vurguluyor. Siyasetçiler de gıda tüketiminin hızla yükselen grafiğini en önemli sorunlardan biri olarak tanımlıyor. Nitekim Federal Tarım Bakanı Friedrich, Yeşil Hafta kapsamında dünyadaki talebin artması nedeniyle gıda fiyatlarındaki yükselişin devam edeceğini söyledi.

Bu kapsamda eleştirilen ve dünkü onbinlerin katıldığı gösteride de protesto edilen bir başka konu ise AB ile ABD arasında planlanan serbest ticaret anlaşması. Tüketici ve çiftçi lobisinin temsilcileri başta Almanya olmak üzere AB’nin serbest ticaret anlaşmasını ABD ile kapalı kapılar ardında hazırladığını ve tüketicilerin gereksinim ile kuşku duydukları noktaların gündem dışı tutulduğunu iddia ediyor. AB ve ABD’nin imzalaması durumunda dünya ekonomisinin yarısını kapsayacak serbest ticaret anlaşması ile uluslararası şirketlerin baskısı altında gıda güvenliği ve çevreden ödün verileceği, ayrıca AB'nin genetiği değiştirilmiş organizma içeren ürünlere uyguladığı engelleri kaldırmak zorunda kalacağı savunuluyor. ABD, Avrupa gıda ve içecek ürünleri için 12 milyar Euro ile en büyük ihraç pazarlarından biri ve aynı zamanda AB için üçüncü büyük gıda ithalatçısı konumunda. Yeşil Hafta fuarındaki uzmanlar ABD ile serbest ticaret görüşmelerinin tarım konusunda düğümleneceğinden yola çıkıyor.

Estonya'nın konuk ülke olduğu Yeşil Hafta fuarında Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 70 ülkeden 1650 şirket yer alıyor. 26 Ocak’da sona erecek fuara 400 bin ziyaretçi bekleniyor.

 

Berlinale'de Altın Ayı için yarışacak filmler açıklandı

Festivali Wes Anderson’un son filmi ”The Grand Budapest Hotel” açacak.

Berlinale 6 Şubat'da başlıyor     ©Berlinale
Berlinale 6 Şubat'da başlıyor ©Berlinale

6-16 Şubat 2014 tarihlerinde düzenlenecek dünyanın en önemli film festivallerinden 64. Berlin Film Festivali’nin ana yarışma filmleri belli oldu. Wes Anderson’un son filmi ”The Grand Budapest Hotel”, Richard Linklater’ın son yapımı ”Boyhood”, Christophe Gans’ın yönettiği ”Beauty and the Beast”, Feo Aladag’ın Zwischen Welten’i ve George Clooney’nin The Monuments Men’i Altın Ayı için yarışacak. Bu yıl yarışmalı bölümde Türk yapımı yer almıyor. Semih Kaplanoğlu 2010 yılında Bal adlı filmi ile Altın Ayı'yı kazanmıştı. Festival yönetiminden yapılan açıklamada jüri başkanlığını ABD'li prodüktör James Schamus'un yapacağı belirtildi. Komiteden yapılan açıklamaya göre diğer jüri üyeleri şu isimlerden oluşuyor: Christoph Waltz (Avusturya), Barbara Broccoli (ABD), Trine Dyrholm(Danimarka), Mitra Frahani (İran), Greta Gerwig (ABD), Michel Gondry , Tony Leung .

 

 

Yarışma filmleri tam listesi şu şekilde:

 

The Grand Budapest Hotel

Yönetmen: Wes Anderson

 

The Monuments Men

Yönetmen: George Clooney

 

Bai Ri Yan Huo (Black Coal, Thin Ice)

Yönetmen: Yinan Diao

 

Boyhood

Yönetmen: Richard Linklater

 

Chiisai Ouchi (The Little House)

Yönetmen: Yoji Yamada

 

Historia del miedo (History of Fear)

Yönetmen: Benjamin Naishtat

 

Jack

Yönetmen: Edward Berger

 

Kraftidioten (In Order of Disappearance)

Yönetmen: Hans Petter Moland

 

Kreuzweg (Stations of the Cross)

Yönetmen: Dietrich Brüggemann

 

La belle et la bête (Beauty and the Beast)

Yönetmen: Christophe Gans

 

La tercera orilla (The Third Side of the River)

Yönetmen: Sudabeh Mortezai

 

La voie de l‘ennemi (Two Men in Town)

Yönetmen: Rachid Bouchareb

 

Macondo

Yönetmen: Sudabeh Mortezai – Feature debut

 

Praia do Futuro

Yönetmen: Karim Aïnouz

 

Tui Na (Blind Massage)

Yönetmen: Ye Lou

 

Wu Ren Qu (No Man’s Land)

Yönetmen: Hao Ning

 

Zwischen Welten (Inbetween Worlds)

Yönetmen: Feo Aladağ

 

’71

Yönetmen: Yann Demange

 

Aimer, boire et chanter (Life of Riley)

Yönetmen: Alain Resnais

 

Aloft

Yönetmen: Claudia Llosa

 

Die geliebten Schwestern

Yönetmen: Dominik Graf

 

Stratos

Yönetmen: Yannis Economides

 

 

Berlinale 2014'te verilecek ödüller şöyle: En iyi film dalında Altın Ayı, jüri büyük ödülü dalında Gümüş Ayı, Alfred Bauer Ödülü dalında Gümüş Ayı, en iyi yönetmen Gümüş Ayı, en iyi kadın ve erkek oyuncu dalında Gümüş Ayı, en iyi senaryo dalında Gümüş Ayı, kamera, müzik, kostüm ve set dalında Gümüş Ayı.

 

Ludmila Dalaman

 

Özcan Mutlu Bundestag’a Girebilmeyi Hedefliyor

Bavyera eyaletinde dün yapılan Eyalet Meclis seçimlerini 1957 yılından bu yana kesintisiz olarak çoğunluğu elinde bulunduran Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi CSU kazandı.

© Özcan Mutlu
© Özcan Mutlu

Gelecek hafta sonu yapılacak genel seçimler öncesi Berlin'deki koalisyon hükümeti ve muhalefet partileri için de son sınav olarak yorumlanan seçimde CSU 2008’de 43,4 olan oylarını yüzde 48,7’e çıkardı ve mutlak çoğunluğu elde etti. Münih’in sevilen ve Türk dostu olarak bilinen Belediye Başkanı Christian Ude’nin Bavyera Başbakan Adayı olduğu SPD 2008’de yüzde 18,6 olan oy oranını yüzde 20,5’e yükseltti. Yeşiller’in oyları ise yüzde 8,4’e düştü. Hem federal hükümette hem de Bavyera'da koalisyonun küçük ortağı Hür Demokrat Parti ise büyük oranda oy kaybına uğrayarak, yüzde 3,2 ile meclis dışında kaldı. Liberallerin aldığı sonuç Berlin’de Başbakan Merkel ve Birlik Partileri önde gelen isimlerinin keyfini kaçırdı. FDP’nin federal parlamentoya da giremeyeceğine ilişkin endişeler artarken, Birlik Partileri ile SPD arasında oluşabilecek bir koalisyona sıcak bakmayan Hrıstiyan Demokrat Birlik partili seçmenlerin önümüzdeki pazar FDP'yi destekleyerek CDU’nun oy oranının düşmesine neden olabileceği yorumu yapılıyor. Toplam 14 partinin seçime katıldığı Bavyera Eyalet Seçimleri’nde dört Türkiye kökenli aday da yarıştı, ancak dördü de meclise girmeyi başaramadı.

Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin sonuçlarını merakla beklediği kritik federal seçimlere sadece altı gün kaldı. Seçim sonuçlarının nasıl olabileceği yönünde ve Bavyera'da alınan sonucun etkileri üzerine yapılan yorumlara paralel önümüzdeki Pazar günkü oylamayı kritik yapan kararsızların büyük oranı. Uzmanlar Almanların yüzde 40′ının henüz hangi partiye oy vereceğine karar vermediğini belirtiyor ve özellikle Birlik Partileri ile SPD'nin söylemlerinin birçok konuda birbirine benzemesini bu oranın yüksekliğinin en büyük etkeni olarak tanımlıyor. Seçime sayılı günler kalırken, ülkedeki Türkiye kökenli seçmenlerin sandıktaki tercihini ne yönde kullanacağı da merak ediliyor. Almanya'da seçmen konumundaki Türkiye kökenli göçmenlerin sayısı 700 bin civarında. Yapılan kamuoyu araştırmalarına göre bu kitlenin oylarının bir numaralı adresi yüzde 43'le Sosyal Demokrat Parti olacak. Almanya’daki Türklerin yüzde 20'si CDU’yu desteklerken, Türklerin en çok desteklediği ikinci parti ise yüzde 21’le Yeşiller. Eşbaşkanlığını Cem Özdemir'in yaptığı Yeşiller’in Berlin Eyalet Parlamentosu milletvekili Özcan Mutlu gelecek Pazar günü Federal Meclis'e seçilebilmek için yarışacak. Partisinin eğitim konularındaki sözcüsü olan Mutlu, 1973 yılından bu yana Almanya'da yaşadığını, dışlayıcı ve Türk düşmanı tavırlara siyasi alanda tepki verebilmek için politikacı olmaya karar verdiğini anlatıyor.

Berlin’de 1999 yılından beri Eyalet Meclis milletvekilliği görevini yürüten Mutlu, federal milletvekili seçilmesi durumunda Almanya'da göçmenlere olan olumsuz yaklaşımın değişmesi için çaba vereceğini ve bu yolda Amerika'daki uyum politikalarını örnek alacağını belirtiyor.

Özcan Mutlu'nun Mitte ilçesinden doğrudan seçilemesi durumunda parti listesinde ikinci sırada olması nedeniyle parlamentoya girmesine kesin gözüyle bakılıyor. Özcan Mutlu Yeşiller Partisi gibi kendisinin de Türkiye'nin AB üyeliğine destek verdiğini söylüyor.

Hakan Taş: Seçilirsem Eşcinsellerin Haklarının Savunucusu Olacağım

Almanya'da 22 Eylül'de yapılacak federal genel seçimler ve önümüzdeki Pazar günü Bavyera Eyaleti'nde yapılacak eyalet genel seçimlerine geri sayım devam ediyor.

© Hakan Tas
© Hakan Tas

Genel seçimlere dokuz gün kala hükümetteki partiler kamuoyu yoklamalarında hala önde. Son anketlerde Başbakan Merkel ve Hıristiyan Birlik Partileri CDU/CSU yüzde 39, koalisyon ortağı Hür Demokrat Parti FDP ise yüzde 6’da gözüküyor. Son anketlere kıyasla iki puanlık artış kaydeden ve oyları yüzde 25’e yükselen ana muhalefet Sosyal Demokrat Parti’nin yüzü gülerken, yüzde dokuza gerileyen Birlik 90/Yeşiller ise oy kaybetmeye devam ediyor. Yeşiller'in oy oranı Fukuşima nükleer afetinden sonra yüzde 20’lere kadar ulaşmıştı. Oy oranını yükselten bir parti ise Sol Parti, anketlere göre Sol Parti’nin oyları yüzde 10 civarında. Almanya’da toplan 81 göçmen kökenli federal meclis için aday olurken, Sol Parti 18 adayla Yeşiller’den sonra en çokaday göstren parti konumunda. Aday gösterilenlerden biri de şu anda Berlin Eylaet Parlamentosu’nda milletvekili olan Hakan Taş. 1966 Türkiye doğumlu olan ve 1980 yılından bu yana Berlin'de yaşayan Hakan Taş, partisinin uyum politikaları sözcüsü. Bugüne kadar eyalet milletvekilliğine paralel çeşitli dernek ve örgütlerde ayrımcılığa karşı mücadele eden Taş, Türkiye kökenli göçmenlerin son yıllarda büyük bir değişim süreci yaşadığını ve federal milletvekili olaarak toplumdaki farklılıkları siyasete taşımaya çalışacağını belirtiyor.

Almanya’da Federal Meclis NSU Cinayetleri Araştırma Komisyonunda aktif çalıştığını, hem İçişleri hem de Anayasayı Koruma Komisyonlarında aktif görevler aldığını belirten Taş, Türkiye kökenli göçmenlerin ülkedeki yabancı düşmanlığı ve Türklere karşı önyargılardan bunaldığını ve siaysete güvenlerini yitirdiklerini savunuyor.

Hakan Taş, çok uzun bir süredir Almanya’da yaşamasına ve kendini Alamn toplumunun bir parçası olarak algılamasına rağmen, geldiği ülke olan Türkiye’yi kalbinde taşıdığını belriten Taş, federal milletvekili seçilmesi durumunda Türkiye’nin AB üyeliğine destek vereceğini anlatıyor.

Almanya’da eşcinsel hakları savunucusu olarak tanınan ve ‘eğer seçilirsem, federal düzeyde ilk Türk kökenli eşcinsel milletvekili ünvanına sahip olacağım’ şeklinde konuşan Hakan Taş, eşcinsel siyasetçilerin Türkiye’de politikada aktif olmalarını arzuladığını söylüyor. 

Zafer Şenocak için iki dilde yazmak zenginlik

Türkiye dışında Avrupa ülkelerinde ve Amerika’da yaşayan çok sayıda Türkiye kökenli edebiyatçı var.

©Körber Stiftung
©Körber Stiftung

Yurt dışındaki sanatçıların varlığı Türk edebiyatı için eskilere dayanan bir olgu. Tanzimat döneminde iktidarla ters düştüğü için yurt dışına sürgüne gönderilen Ahmet Mithat Efendi’den gene siyasi nedenlerle Türkiye’yi terk etmek, başka ülkelere sığınmak zorunda kalan Nazım Hikmet ve Zülfü Livaneli gibi isimlere kadar uzanan neredeyse bir gelenek söz konusu. Bu gibi isimlerden olsa gerek yurtdışında yaşayan edebiyatçılar için yaygın olarak ‘sürgün yazar’ kavramı hala kullanılmakta. Bir de 1960’lı yıllardan itibaren göç dalgası kapsamında ekonomik nedenlerle yurtdışına yerleşen edebiyatçılar var. Çoğu Almanya’da yaşayan bu edebiyatçılar için ise ‘göçmen işçi edebiyatı’, ‘göçmen edebiyatı’ gibi değişik isimler kullanılıyor. Temcilcileri arasında Güney Dal, Fakir Baykurt, Adnan Binyazar, Yüksel Pazarkaya ve Emine Sevgi Özdamar gibi Türkiye’de de tanınan ve okunan isimler de bulunuyor. Almanya’daki Türk edebiyatının ilk yıllarında dil çoğunlukla Türkçe iken bu zamanla hem Türkçe hem Almancaya dönüştü. Bu akımın en tanınan temsilcilerinden biri olan Zafer Şenocak kitaplarını bazen Almanca, bazen Türkçe yazıyor. Almanca olarak yayınlanan bir romanın yanısıra, altı şiir kitabı, iki deneme kitabı ile çağdaş Türk edebiyatını tanıtan Almanca bir antolojisi de olan Şenocak’ın Türkiye’de ise ‘Tehlikeli Akrabalık’ ve ‘Köşk’ adlı hikaye kitapları çıktı. Şenocak iki dilde yazmayı bir zenginlik olarak algıladığını anlatıyor.

1961’de Ankara'da doğan, 1970'den bu yana Almanya'da yaşayan Zafer Şenocak Alman toplumunun göçmenlik olayını hala tam anlamıyla arzulamadığını, bu yüzden göçmen kökenli edebiyatçıların kendilerini kabul ettirmelerinin ABD, Fransa ve İngiltere gibi göçmenliğin doğal olarak algılandığı ülkelere kıyasla daha zor olduğunu savunuyor.

Eserlerinde kimlik çatışması, yurtsuzluk ve aidatsızlık gibi konular ağır basan Zafer Şenocak, Almanya’da yaşayan Türk kökenli edebiyatçıların Türkiye’de ‘Alamancı’ olarak algılanmasını da eleştiriyor. Şenocak her iki toplumun da değişmesi ve çağın gerçeklerine, dinamizmine ayak uydurması gerektiğini belirtiyor.